Önüm arkam sağım solum ben. Zaman bencilleştiriyor eline
kağıdı kalemi alan insanı, kontrol edilemez egoya hoş geldiniz. Hepsi bende var
olan, bana özgü kelime yığınlarım. Yazmak, yaratabilmenin insana bahsedilmiş en
güzel hali. Adı ilham olan gerçeküstü her şeyin gelip yakana yapışması ve
beynin onun ellerinde yalpalarken bedenin sanki o zihni kendi taşımıyormuş gibi
yabancılaşması. Her gelişin rüzgarı farklı, ya seni sana götürür ya da seni
senden eder. Ama gelir…. Bir odada çırılçıplak saatlerce tavana baktıktan sonra
belki… Belki de tenhada kaçamak bir öpüşme sonrası içtiğin sigarının dumanından
fısıldar. Geldiğinde herhangi biri değilsindir. Yazdıklarım düşüncelerimse, ben
düşüncelerimi yaşayabilirim. Kimsede ulaşamaz. Ondan benim ihtiraslarımın bile fikrime oluşu.Tüm
yollarda ki yalnızlığıma…
4 Aralık 2015 Cuma
31 Ekim 2015 Cumartesi
Düğümlere Üfleyen Kadın
7 Ekim 2015 Çarşamba
Vazgeçiş
İnandığım tek şey vardı o vazgeçmezdi. Farklıydık. Başlarken bile sonunu göremedim ama sevmesini biliyordu be adam. Ne güzeldir bu adam tarafından sevilmek diye, baş koyduk ortak bir yola.Başlarda o kadar dışındayım ki olayın, çırpınıyor hiç yorulmadan sanki pervane. Rüzgarından korktum galiba. Savrulmaktan. Sonuna dek onla olmaktan. Affedilir sebepler aramadan sebepsizce bitti. En beceriksiz kaçışımdı. Aklım sıra onun için üzüldüm uzun süre. Toparlanamaz ki benden sonra. Bana ulaşabileceği tüm bağları kestim. Tutunacağı dalları kopardım. Elinde kalsın umut zerresi bile kalmasın. İki sene geçti, burnuma kokusu geldi.Ben çok özlemişim.
- Selam, özledim seni.
- Bende.
- Bende.
Söylemem gerekeni demiştim ben. Koca bir özlem. Kaldığımız yerden devam etmeliydik ki. İstemedi. Sakat kalmış ruhu benden sonra bi sefer daha denersek ölümüm olur dedi. Yanılmışım, beni ölecek kadar sevmemiş. Bizden vazgeçti.
28 Eylül 2015 Pazartesi
Tehlikeli Masallar
Bir
kitap aldım elime. Çokta sevmediğim bir yazardan. Yokluk yüzünden başladım. yokluktan tutkuya. Çünkü tüm kelimeler senin için yazılmış. Her satırda
tadın,kokun var. Bildiğim seni tekrar tekrar anlattı bana. Yeni bir sözcük
görmüş gibi oldum. Hiçbir dile ait olmayan sadece sana özel. Sen o adamı
sevmeme sebepsin, sana benzediğinden.
Sen
gibi;
Ne
zaman mutlu olsa mutsuz olacak sorular gelir aklına.
Bütün
ruhuyla ve bedeniyle teslim olan kadınlar ister, teslimiyetten haberi olmadan.
Başkalarının
yanında özlediğin yalnızlık ona kavuşunca boğar seni.
Kadınların
var özlemlerini dinginleştiremediğin. Hangisi yanında olsa diğerini daha çok
özlediğin.
Evin
ve sessizlik zevkin yorar seni.
Telaşsız
bir yolcu gibi sevişirsin. Seyahatinin tadını çıkarırsın. Gideceğin istasyonun
keyfine varırsın.
Kadınlarının
seni yaraladığı kadar onları yaralamazsın alelade. O cesareti göstermezsin. Ama
yaparsın, bilirim.
22 Eylül 2015 Salı
SEN
Yorgunum.
Birazda
kırgın.
Sebebi
de benim aslında.
Eğlence
isteğiyle başlarım bütün kaynaşmalarıma, tanışmalarıma, geleceğini bilmediğim
flörtlerime. Ki bu şiddetle eğlence sağlar. Nasıl olur da aşk hep mi çekici
gelir. İçine emer de fark etmezsin bile. Kaçtığından mıdır bu denli tutulman. Eğlence
diye başladığın ızdırap olur.
Karışığım.
Darmadağın.
Bizim
ki sonsuz bir gelgit yıllardır süren habersizce. Acılı, sancılı, hırpalayan, acımasız
ve vahşi. Kimseye olmadığı kadar yakınsın, parçam. Bazen de tamamen yabancı. Kronik
hastalığım hiçbir zaman iyileşmeyen.
Azalıyorum.
Belki
de tükendim.
Saçının
her telinin hareketini ezbere bilmekten, senin için düşünmekten. Bana ne zaman ‘hayır!’
dediğini hatırlıyor musun, mümkün değil. Bu senin naif veyahut ılımlı olmandan
değil, benim seni senden daha iyi bilmemden. Gözüne bakmama bile gerek yok ben
senin kirpiğinden bilirim.
10 Ağustos 2015 Pazartesi
Kimiz?
Aslında
olmak istediğim kişi miyim? Ben şöyle biriyim mi, o şöyle biridir mi daha
doğru? Olmak istediğimi mi anlatırım ya da onlar beni tam olarak görebilir mi?
Kabul gören, erdemli ya da ulaşılmalı diye baktığımız karakterler bile var.
Biri olabilmeyi ülkü ediniyoruz. Çünkü ortadan erek kalkarsa tamamlanamıyoruz
sanırız. Birbirinden daha üstün meziyetlerde gayet göreceli olabilir. Bazen
dürüstlük sadakati yener. Veyahut cesur olmaktan eğlenceli olmak yeğ
tutulabilir. Birbirinin muadillide olabilirler. Onurla gurur gibi. Biri
olabilmek herkese rağmen kap katı, sapasağlam değil de istenen olabilmek için şekle
girmek olmamalı. İnsan zerresi de atomdan ibaret. Filozoflara göre doğa dört
temel maddeden oluşur. Ateş, su, tahta, hava. İnsan tahta. Zaman ve çevre
ateşiyle yanar. İçinden fokurdayarak çıkan erdemi, kaybettiği su. Etrafa
yayılan buhar yani hava ki bu da insanın kendini göstermek istediği şekil.
Hemen atmosfere karışacak yitip gidecek. Akılda kalmadan. Kimsenin hayatına
dokunmadan.
O
yüzden, sen sen ol da varlığın havaya suya kalmasın.
4 Ağustos 2015 Salı
Düğüm
Ayrılıklarda
sevdaya dahil ayrılanlarda hala sevgili.
Çok
uzundu boyu. Güzel dudakları vardı. Sevmediğim esmerlikteydi. Gür saçlıydı. Çirkindi
burnu. Kapkara gözleri vardı. Yakışıklı bir adam değildi. Ama gözlerini ondan
alamamana sebep olurdu. Gözlerinle nerden gelecek acaba diye arar dururdun.
Hakkında bilmediğim o kadar şey vardı. Kafasını arkaya atarak güldüğünü
bilirdim mesela. Umulmayacak uzaklıktaydı. Aklım ona dolanmadan düğüm attım.
Ucunu tutsa bile en derine ulaşabilmesin diye. Düğümün bile önüne geçti hatta
bilmediğim derinlere. Kolumu tuttu. Çevirdi kendine. Evlen benimle dedi. O an
düşünmeyi bıraktım. Uyandım gecelerce baktım yüzüne saatlerce, hayal bile
edemezken benimdi. Zaman bizi hunharca sürükledi. Bu sırada birbirimize
bilendik. Sevgimizi bitirmeden, tahammülümüzü tükettik.
25 Temmuz 2015 Cumartesi
Benden Öte
Yollar geçiyor içimizden çıkmaz sokaklarla dolu
Anılar eksiliyor düşlerden bir yanı sağrılı
Sorular tükeniyor kafalarda sivrilmiş düşünceler köreliyor
Yıllar geçiyor ömürden saçlarda ak yüzlerde çizgiler kaplı
Rüyalar çoğalıyor uykuda başarılamayana isyanla
Kaygılar artıyor seçimlerde sınanmaya mecbur olduklarınla
Sınırlar daralıyor duvarlarla mahpus hayatlarda
Gülüşler azalıyor simalardan pervasız sıkıntılardan
Sözler anlamsızlaşıyor dudaklarda dümdüz dimağlardan
Beşer saklanıyor sığ düşüncelere sobelenmekten...
23 Temmuz 2015 Perşembe
Öpücük
22 Temmuz 2015 Çarşamba
Nilüfer
Hayatta
en korktuğum şey umutsuz olmak. Tüm iyi duyguları getiren umutmuş gibi gelir
bana. Dünya döndükçe de insanı yaşatan umut olacak. Herhangi bir şeye
dayanmadan yaşayabilmek. Umudun varlığını en güzel hatırlatan da nilüfer. Hepi topu
bir çiçek. Toprağa ekilen, emek verilenlerden farklı. Köklerinden apansız
kurtulup, yüzünü güneşe dönen. Güneşin yedi rengiyle tüm tonlarını yansıtan. Çamurda
bile mis gibi kokan, rengarenk. Hatta dibe çöken çamurun fazlalığına göre daha
güzel. Durgun suların kraliçesi. Varlığına benzetme bulmak zor. Tıpkı insan
gibi. ‘İnsan küçük bir kainat, kainat büyük bir insan.’ O güneşten feyiz alsın.
Biz de ondan.
20 Temmuz 2015 Pazartesi
Üvercinka
Ne
sen Kerem’din ne de ben Aslı. Beni bir masala inandırdın. Her gece yinelenen
daha da mistik olan, beni içine alan. Nefesini tut derdi. Sakın bırakma. Kapat gözlerini.
Yanındayım. Hisset beni. Nefesim kesilir. Kalbim sıkışır. Sırf o dedi diye ben
hissederim. Koynundaymışım gibi ritmim bozulur. Kokusu gelir, sonra yüzüyle
kahkahası. Anlatmaya başlar sonra. Pencereden sızmış içeriye, dışarısı ayaz, en
çok elleri üşür onun, yine kış kesmiş. O bilmez, ellerini sıcaklığımla değil
yüreğimle ısıtırım ben. Gelirken yanında denizin kokusunu da getirmiş, genzi
yakan tuzu ruhu temizleyen dalgalarıyla. Saçlarımı çeker omuzlarımdan, bakar
gözlerime öyle elaca. Baktığı yerde ne gördüğünü anlatır onun gözleri. Üvercinkam
der sonra. “Boynun, boynunu benim kadar kimse değerlendiremez.”
Yanında iyi gider : http://www.ujam.com/songs/8S4kkYHRqsfh?utm_source=facebook&utm_medium=fbplayer&utm_term=ujamplayer-wall-link&utm_content=https%3A%2F%2Fwww.ujam.com%2Fsongs&utm_campaign=facebookplayer
Şükür Güçtür
Üstünün,
daha iyinin, zirvenin, güzelliklerin bir sınırı yok. Uçsuz bucaksızlar her ne
kadar sonsuz denemese bile. Aslında Dünya’nın en zengini, zekisi gibi
ölçülebilir veya sayıya dökülebilen kavramlar var. Ne kadar gerçekler? Nicel olmasına
rağmen bazen doğru değiller sanki. Doğruluklarının tatmin etmediği de oluyor. Hep
daha fazlasını istemek insanın fıtratında var. Ayakkabısı olmayan çocuğa göre
zenginim, ama ceo kadar değil. Ateiste göre dindarım, ama her amelini Allah
yolunda yapan kadar değil. Aşığım ama Tebriz’in ki kadar değil. Katilden daha
masumum ama bir çocuk kadar değil. Şiddet görene göre çok huzurluyum, ama
evinin içinde yüksek ses duymayan kadar değil. Sınırlarını kendi çizmeli insan.
Ellindekinin kıymetini bilmeli. Yetinmeli. Çünkü şükür güçtür.
18 Temmuz 2015 Cumartesi
Salıncak
Hayat
tıpkı salıncak. Eğer ayakların yere basıyorsa ufacık sınırlar içinde gidip
gelirsin. Güvende, emin ama bir arpa boyu yol alamadan. Kaldırdığın anda
zincirlerin kırılır, ipin boşalır. Hızlanmaya, ivme kazanmaya başlarsın. Böylece
daha fazla görürsün. Gördüğün o birbirinden ayrı yanan her ışık bir yaşam. Hayatta
kalabilme mücadelesi. Sende ayaklarını kaldırıp sallanmaya başladığın anda bu
girdabın içindesin demektir. Karışırsın, çözülür benliğinin farkına varırsın. Yüzüne
çarpan rüzgarın dokunuşu değişmiştir. Sana destek için vardır. Üşütmez. Ürkütmez.
Dalgalanan saçların kokunu salar rüzgara, o da bir kartalın kanadına tutunur. En
yükseğe, yenilmezliğe olan özlemin ellerinle tuttuğun zincirlerde. Avuçlarında.
Senin tekelinde. Bırakıp kurtulmak ya da sıkı sıkıya sarılmak.
17 Temmuz 2015 Cuma
Platonik A-Ş-K
İzlemek, dilemek, beklemek. İzlemek, dilemek, beklemek. Hep bu döngüyle sürdü hayatını. Görmediği gün kaygılanması, gülerken ki mutluluğu, konuşurken ki coşkusu, bakarken ki sevinci anlamsızdı. Ya da şu diyarda bu anlamsızlığa ulaşabilmiş tek bir anlam yoktu. Ondan her kaçtığında onu daha şiddetli buluyordu. Başka birine baktığında hala onun yüzünü arıyordu. Tininden uzaklaşmak istedikçe ritmine kapılıyordu. Ona karşı mücadele, onla daha fazla ilgilenmekti. Mantıklı olmaya çabalamak zihninin bulanmasına her şeyin flulaştığı sırada onun netleşmesine sebep oldu. Onların hayat yolları ikisinin omuz omuza yürüyebilmesi için dardı. O gitti. O arkasından baktı.
16 Temmuz 2015 Perşembe
Sonu Geldi
Tanıştıkları gün ürkekti bakışları, halinde tavrında çocuk edası vardı adeta. Ne yapacağını bilmeden etrafa bakıyordu. Birileri olsun. Tutunayım, beraber yürüyüp beraber büyüyelim der gibi. Sonra buldu o en güvendiği limanı. Sırtını yaslayabileceği, hatalarını göğüsleyecek, sorgusuzca dinleyecek, daima destek olacak. Daha da fazlası oldu. Belki ablası belki annesiydi. Kendilerinden büyük hayalleri oldu beraberliklerine dair. O sanki hiç kopmayacak hep aynı kalak bağ için. Niye hiçbir şey düşündükleri gibi olmadı? Hayatlarına dair neleri kaçırdılar ki bu kadar birbirlerinin uzağına düştüler? Karşılıklı cümlelerini tamamlarlardı. Artık cümleler yarım. Belki de eksik. Kolu kanadı kırık. Dizlerini karnına çekip kucağında ağlayan kız artık sana yabancı. Hani aileden de öteydiniz ya. Yazıkkkkk. İlişkiniz bundan sonra hem yetim hem öksüz.
15 Temmuz 2015 Çarşamba
Bir Fotoğraf Karesi
Bir kare fotoğraf neyi anlatmak için var? Fotoğrafı güzel yapan önem sırası nedir? Teknik? Duygu? Bembeyaz leylağın ucundaki bir damla suyun güzelliğiyle, askerde olduğu için aylarca oğlundan haber alamayan annenin gözünden akan damla kıyaslanabilir mi? Ya da sokağın başında babasını gören küçücük bir çocuğun güldüğünde çıkan gamzeleri hangi muhteşem vadiden daha az etkileyici? Resmin bütünlüğü detayda saklı, eyvallah! Ama insanın olduğu yerde detay teferruattan başka nedir? Tıpkı ışığın, açının, ambiyansın olduğu gibi. İçinde ademoğlu olan yaşanılası her şey dümdüz fotoğraf karesinde olsa da bizdendir.
14 Temmuz 2015 Salı
Soluksuzca
Hayat boyu bizden kaçan, saklanan öyle güzel zevkler ve tatlar vardır ki bazen sadece bize sunulmasını dileyebiliriz. Bazen bir erdem zırvası çıkar ortaya ve kişi sırf vazgeçebildiği için çekici gelir. Mantıklı davranmayı gerektirecek bir dünya yok önümüzde.
Başlayın bağırmaya.
Sevişin çığlıklarla.
Açın pencereleri herkes feyz alıp size eşlik etsin.
Çırılçıplak dolaşın evde, özgürleşin, bedeninizle barışın.
Bedenlerinize bakıp birbirinize teşekkür edin.
Birbirinize dokunun, okşayın, tadını çıkarın.
Mumları yakın bu gece o küvete beraber girin.
Güzel şaraplar için sevgilinizin dudaklarında.
Mükemmel diye bişey yok, sarıl yanındakine, teninin tadını çıkar.
Sebepsiz yere dudaklarını kanatana kadar öpüşün.
Sonu gelmeden hayatın zevklerin tamamının sonunu bulun....
12 Temmuz 2015 Pazar
Erkek Kafası
Evet! Ben flörtözüm napıyım. Ama bunlar hep erkek tabiatından gelme. Kadının doğasına belki biraz aykırı. Hepsi babam yüzünden. Bana erkek evlat muamelesi yaptı. Daha 7 yaşında biconanahtarı, aks, forvet vs... ne demek biliyordum. Kamyon tepelerinde gitmeye bayılan, elinde testere odun kesen, boru anahtarıyla mutfakta olan bir KIZ ÇOCUĞU olmam rastlantı değil. Kanıma davranış biçimi o zamandan işlendi. Tekle yetinememe. Empati yeteneğimi geliştirip sana gelene senin de gitmen. (en masum şekliyle biraz ılımlılaştırılıp kılıf uydurarak böyle de açıklanabilir.) Ama yaman bir ayrım var benim flörtözlüğümde. Adamlar cisme flört ben akla. Akıllı adam bulamayınca da sen edemediğin flörtle kalıyorsun öylece. Böylelikle o küçük kız çocuğu tam anlamıyla bir kadın oldu.
11 Temmuz 2015 Cumartesi
Hüzün Kovan Kuşu
Mutluluk,
mutluluk gözyaşları… Hep ağladı. Ama mutluluktan ağlamanın ne demek olduğunu
hiç bilmedi. Var gücüyle haykırdı hep istekleri bazen de olmayacak çaba verdi. O
an herkes her şey sağır oldu. Arzuları sanki lal olmuş dudaklardan çıkmıştı. Gecenin
içinde şafağı bekledi. Ruhu mutluluğa susadı. Kuraklaştı yüreği. Daha ne kadar
bekleyecek? Seher vaktinden önce haykıran, günün geliiyle coşkulanan bir kuş
gibi, siyahla beyazın ayrıldığı o tan yerine kadar beklemek mi gerekir? Ulaşılmaz
bir dağ mutluluk, uçurumlarından her seferinde yuvarlandığın. Mutsuzluktan geriye
kalansa boynu bükük hüznün.
Hüzün
kovan kuşu gelmiş, gecenin yanağına konuvermiş…
10 Temmuz 2015 Cuma
NİA
Kimsenin
inanmadığı bir adam, bir gün kimsenin göremediği haliyle geldi bana. Açıklanamayan,
anlatsan bile kimsenin farkına varamayacağı zihniyet. Onu yaşamak, onunla
yaşamak. Onu ilk gördüğümde ne düşündüğümü hatırlamıyorum bile. Zaman geçtikçe
bende uyanan tek kanı garip giyimli, güzel dudaklı, dansçı çocuk oldu. Nasıl
bir zaman geldi ve çekim alanına girdim. Farkında değildim onun için vardım. Kahve
falına baktığına inandırdı beni, o baktı, ben dinledim. Fark edemedim bizi gördü. Yalnızken dinlediğimiz ilk şarkının ‘my woman’ olması tesadüf değildi. Bu
adamın astral bir seyahat olduğunu keşfetmek neden bu kadar uzun sürdü? O biraz
önceki çocuk varya; insana çilekli cheesecake isteten pespembe dolgun dudaklı,
yağmur ormanlarında dolaşıyor hissini uyandıran dalgalı saçlı, yüzüne gölgeler
düşüren bukleleri olan , enfes lezzette, üstün kalite bir filtre kahve. İnsanın ne
için yaşadığını sorgulatan özgüven. Sabah yanında uyandığında kadınlığının hakkını
sana yeterince vermiştir. Onunla minnettar uyanırsın.
9 Temmuz 2015 Perşembe
Dön Bak
Ne
zaman otuzlarına yaklaştı insan, o zaman silkelenmek zorunda hissediyor. Dönüp
bakıyor. Ne görüyor, koca bir hiç. Veyahut tatminkârlık. Ne olması gerekir ki
geride?
Ben
bakıyorum. İnanılmaz zenginlikte ki arkadaş grubu, müthiş bir aile, bitirilmiş
bir üniversite, devam eden akademik kariyer, eğlenceli tatiller, leziz
yemekler, baştan çıkarıcı ikili ilişkiler, denenmiş keyifli hazlar. Eee yani?
Normalden farklı olan ne var ki? Ben bakınca beni gülümseten şeyler görüyorum
ama içi dışı bomboş.
8 Temmuz 2015 Çarşamba
Pergel
İnsanın
en benzediği daha doğrusu insana en benzeyen obje pergel olmalı. Hem şekil
şemal olarak hem de yerine getirdiği sorumluluk ya da davranış. Ayağının biri
sabit kendi içine, inancına, etiğe, ahlaka, vicdana, erdeme sıkı sıkıya bağlı.
Diğer ayağı 62,5 milleti dolanır durur. Günaha bulaşır, ahlaksızlaşır,
hadsizleşir, körelir, çamura batar. Doğruyla yanlışı ayırabilecek kıvama gelene
kadar döner durur. Ta ki iki ayağının yan yana gelip o sayfayı kapatana kadar.
Olgunlaştı. Yaşayacağını yaşadı. Şimdi dimdik. Sonlara, hesap vermeye hazır.
7 Temmuz 2015 Salı
Kardeş
Kardeşlik
iki tarafın doğumuyla başlayan mecburiyet. Annen baban gibi seçemediğin yeni
bir fert daha. Kanından olan. Aynı kandan olmak yeter mi? İstem dışı severiz.
Hesapsız kitapsız. Kan çeker derler ya hah işte öyle. Ya büyüyünce? Benliğin
kardeşinin önüne geçer. İnsanoğlu bu kadar mı bencilleşir. Kimseye yapmaz
kardeşine yaptığını. 40 kat el bile daha yakın gelir. Niye?Gözünü açınca
gördüğün en büyük rakibin kardeşin çünkü. Aklın ermezken kıskandığın şey sadece
annenin babanın sevgisi. Sonrası ne kadar korkunçlaşıyor ama. Kendini ne kadar
doldurabilir insan kardeşine karşı? Şartlarınızı kendince eşitlemek adına ne
kadar senaryon var? Refahın ne zamandan beri ailenin önüne geçti? Tabi adı hala
senin için aile ise. Eğer karşında ki biraz vicdanlıysa onun vay haline. Ama
biliyor musun yine kendine ettin, onda ki seni bitirdin. Tebrikler!
6 Temmuz 2015 Pazartesi
Sosyarizm
Eğer
okuyorsanız yeni bir sözcük düşüyor şu an dilinize sosyarizm. Sosyal
arkadaşlığın getirdiği akımın ismi. Peki nedir sosyal arkadaşlık? Sevgili kadar
yakın, arkadaş kadar uzak olmama durumu. Hesap soramazsın, karşılıklı sorumluluk
yok ama anlamsız bir bağ var. Adı, sanı, sıfatı yok. Öznesi, tümleci, yüklemi,
zamiri sizsiniz. Hayatınızda ismi konmuş ilişki yoksa sosyal arkadaşınız hep
olabilir. Canın sıkıldı biraz götün kalksın ruhun okşansın mı istiyorsun pat
mesaj, tamamdır. Fazla romantiksin biraz yavşamak mı istiyorsun ona da gelir.
Bir araya mı geldiniz meşrebiniz genişliğine göre tensel temas. Her türlü
gider. Rahatsız etmez. Bunaltmaz. Mutalist bir ilişki yani. Ütopik zihniyetin
sonu gelmez eyvallah. Ama kadınsan yandın. İçinden mutlaka Kezban çıkacak. Kendini
kaptırıp, havaya girmemen mümkün ihtimal değil. İşte senin de imtihanın orada
başlıyor. Tehlikenin farkına varınca, o vurmadan sen vur. Sağlı sollu. Anında
yapıştır, “ Sadece eğleniyoruz. Ben seni üzerim. “
5 Temmuz 2015 Pazar
Matiz'in Şarkısı
Senin
ismine, cismine, şekline hayran yaa. Cinayet sebebi oluşum. Velev ki ibne. Olsun.
Yarasın. Bakmasını biliyor. Bakınca görmesini de. İnsanı kendine milim milim
çekmesini de. Her konserine son anda düşerim ben. Onu gördüğüm an nefessiz
kalacağımı bildiğim için sigaranın sonunu şişenin dibini görene kadar içerim. O
sahnede be en sonda. Her seferinde aynı mı çıkılır ya oraya. Mağrur, küstah,
vurdumduymaz, dudaklarının kenarında ki kaçamak gülümsemesiyle. Onun başladığı
an benim bulunduğum ortamda ki bitişim. Beğendin mi yaptığını. Sonda başlarım
ya sanki gözleriyle sürükler. Göz kırpar aralarda. Hele ki bi def çalarken
kafasını geriye atar ki evlere şenlik. O gideceği sırada ben sahneye vurmuş
olurum. Renkli gömlekleri, yüzükleri, küpeleri kol boyu uzaklıkta. Şahsına
münhasır o ufacık adam var ya benim dünyamın devlerinden.
Bu şarkı bitmez, müzik
susmaz. Şarkı bitmez, müzik susmazzzz. Ama bitti.Nilüfer'e...
4 Temmuz 2015 Cumartesi
Dokunuş
Bi
sigara tuttur dudaklarına. Önce kapat sağ gözünü bak, sonra kapat sol gözünü
yine bak. Aynı saniye içinde baktığın aynı şey bile farklı gözüküyor. Peki
hangi bakış açın senin için daha doğru? Kendi gözlerinde bile kuşkun var.
Kuşku duymayacağın tek şey var, onun dokunuşu. Ellerinin çizgisi, sıcaklığı,
parmak uçları ezberinde. Avucunda, ensende, kollarında, bacaklarında,
omuzlarında hep aynı tanrısal tınıyla. Çektiğin duman gibi içinde bir yerlerde
kol geziyor. Sakın bırakma.
3 Temmuz 2015 Cuma
Kültürlü Orospu
Aklın
da kalbin de benimle doluysa eğer, benden daha fazla verebilecek bedenler senin
olsun. Sorun yok. Uyandığında hatırladığın şey gülüşü yerine göğüsleriyse eğer
durma devam et. Ama benim yatağımda benim lügatime ‘kültürlü orospu’ kelimesini
katma. Ne bildiğinin farkındalığındaysan, farkına varamadığın şey benim sende
ki varlığım. Sadece seviştin ama kafanda onun cümleleriyle, palavra! Sakın bana
kendini bir orospuyla kıyaslama deme. Sen onu bedenlikten çıkarıp üzerine
sıfatlar yükledikten sonra o artık başka bi kadın. Senin sancın, benim elvedam.
2 Temmuz 2015 Perşembe
Kuyruklu Yıldız
Gece
tekinsiz. Gece yalnız. Gece buluşmalara gebe. Varlığının başlayıp bittiği yer.
Yerçekimsiz ortamda onun merkezine düştüğün zaman. O galaksi, sen kuyruklu
yıldız. Güneşin gökyüzüne küstüğü o an senin sahnen başlıyor. Her gece biraz
daha parlak onun için. Kara delikleri var onun. Umutlarını, onurunu,
kadınlığını yok eden. Seni hep kaymaya mahkum eden. O mu çok büyük, sen mi çok
küçük? Gözün hudutlarına varamadığından mı imkansız? O bir hiçlik. O karanlık.
1 Temmuz 2015 Çarşamba
Sen Benim İçin...
Hatırlayamıyorum.
Gözlerine baktığımda ne gördüğümü. Saçlarını ne tarafa taradığını ya da adımı
nasıl söylediğini. Fotoğrafların gittikçe daha donuk ve anlamsız. Gördüğüm şey
sen sandığım. Yüzün ellerin gitmişler. Ama hatırladığım bişey var benim için ne
olduğun…
Sen benim için; sırt
çantası kullanmanın miladısın. Kış günü incecik bir hırkayla dolaşan manyaksın.
Sana verdiğim kitap arasına sıkıştırılmış kağıt parçasında ki adımsın. Aldığım
çakmağa eş olsun diye gelen tabakasın. Yazdığım ilk hikayenin esas oğlanısın.
Günde içtiğim onca kahvenin tadısın. Mevsimlerden sonbahar yüzlü olansın.
Tanıdığım en sadık kırmızı kurşun kalem kullanıcısısın. Delilik ile deha
arasında ki hayatımsın. Ne siyah ne de beyazsın. Sen benim ilk aşkımsın.
Yaşa!
Her
gün biraz daha ölmek için o kadar sebep varken, hadi yaşa! Sana en büyük ceza.
Aslında yaşayan ceset ol, öldüğünün farkında olmasın ruhunda, bedeninde,
beyninde. İçten içe kokuşsun. Yoldan geçenler baksınlar hala aynısın. Tek
başına yanayakıla ölebilesin diye her yer ışıl ışılken sen kapkaranlık. Sakın
lanetini kimseye bulaştırma. Sen acıda çekemezsin şimdi, yaşarken yaşattığın
acılar tüketti hepsini. Biliyor musun, acıdan da beteri vicdanın kaldı sana.
Bak, kimi kime şikayet edeceksin o da yok. O kadar laneti topladın ki sırtına,
ilk defa bişeyler kazandın böylece. Doğduğunda ağlamanın sebebi de kendi
karanlığından dünyanın ışığına açılan kapındı. Sen kusursuz bir kusurdun.
30 Haziran 2015 Salı
-ebilmek
Ne
kadar sevebilirsin?
O
uyurken saatler önce uyanıp ona sahip olduğun için ağlayabilecek kadar?
O
bilmese de biraz daha fazla görebilmek için 24 saat çalışmayı göze alabilecek
kadar?
Kokusunu
bulabilmek için 150 tane parfüm deneyip kafayı bulabilecek kadar?
Terk
edilmiş bir binanın çatısına o sever diye kahvelerle adını yazabilecek kadar?
Güvende
mi kaygısını yadsıyamadığı için her eve gidişinde takip edebilecek kadar?
Tek
kaşını kaldırmasının, dudağını yemesinin, gözlerini kısmasının, alnını
kaşımasının ne demek olduğu bilebilecek kadar?
29 Haziran 2015 Pazartesi
Anne Gibi
Kızlar
size bir haberim var. Kesin bilgi herkese yayalım. Hepiniz zamanı gelince
annelerinizin level atlamış versiyonları olacaksınız.
Sen!
Titizliğinden şikayet eden, Mr.Muscle’ın yaptığı temizliği beğenmeyeceksin.
Özgüveni
yüksek ise varyaaaa sen ukalalığın, kendini beğenmişliğin, oscarını alırsın
valla.
Sesini
mi yükseltti sanıyorsun senin eko ayarların adamın kulağında duymak adına katman bırakmayacak.
Güzel
yemek yapıyorsa bak Emine Beder’i düdükleye koyup patates diye haşlarsın.
Sabah
8 akşam 5 gezmeye gidiyorsa kusura bakma da adın sürtüğe bile çıkabilir.
Kadın
giyinmeyi biliyorsa senin içinden bi Sarah Jessica Parker çıkmasına ramak kalmıştır.
Soyduğu
elmanın kabuklarını yüzüne yapıştırıyorsa tv karşısında, üzgünüm ama haftada
bir günün masajdı, cilt bakımıydı, saunaydı, spordu, kuafördü geçecek.
Çok
okuyorsa ondan korkun işte, ne olacağını şaşıracaksın. Çünkü okuduğu her şey
olmak isteyeceksin. Okur, çizer, gezer, diker, oynar, güler, ağlar, ezer formlarının
tek vücutta akıl almaz buluşması.
Doğru?
Yıllar geçtikçe doğrular doğruluğunu yitirip şekilleniyorlar. Senceli, benceli haller alıyorlar. Hani doğru her zaman tekti? Kimin düşüncesine veya zamana bürünüp değişiyorlar? Zamanın, mekanın durumun şartlarıyla mı doğru gözüküyor bizlere?
- Saflık: 15 yaşındaki bir kadının doğrusu; "Tutacağım bir elin hesabını ilerde eşime veremem."
- Normallik: 18 yaşında doğru; "İlişki paylaşımdır. İnsanları tanımadan doğru kişiyi bulamam."
- Alışılagelmişlik: Yaş yirmiler; "Ten uyumu çok önemli. Pazardan kavun karpuz alır gibi adam mı seçeceğiz."
- Çirkinlik: Kimin yatağında uyandığının önemsizleştiği zamanlar.
Nerden nasıl bakarsak bakalım. Şartlar ne olursa olsun kendi doğrularımız çirkinleşmesin.
- Saflık: 15 yaşındaki bir kadının doğrusu; "Tutacağım bir elin hesabını ilerde eşime veremem."
- Normallik: 18 yaşında doğru; "İlişki paylaşımdır. İnsanları tanımadan doğru kişiyi bulamam."
- Alışılagelmişlik: Yaş yirmiler; "Ten uyumu çok önemli. Pazardan kavun karpuz alır gibi adam mı seçeceğiz."
- Çirkinlik: Kimin yatağında uyandığının önemsizleştiği zamanlar.
Nerden nasıl bakarsak bakalım. Şartlar ne olursa olsun kendi doğrularımız çirkinleşmesin.
28 Haziran 2015 Pazar
Bungalov
Başladığım yere geri dönüyorum. Tam iki sene sonra. Bu sefer keşkelere yer yok. Aramak zorundayım.
Çalıyor.
- Selam, iki biletim var akşam 11, hayaline kurduğumuz o tatile.
- Tamam. Görüşürüz.
Kimse mi olmadı hayatında, benim gibi biten günde mi kaldı acaba? Sanki yılarımı verdiğim adam değilmişçesine en bakir heyecanla.
İşte orada. Yalnızmışçasına, umursamaz, hala çocuk. Durdum orada öylece geçmişimi izledim. Nedenlerimi, olmazlarımı, başarımı ve başarısızlığımı. Her şeye rağmen bizim olan bir hafta sonuna değerdi.
- Gelmişin
- Hala aynı kokuyorsun.
Adamın omzunda bir kadın, sancılı sessizliğin içinde saçlarını okşayan şefkat. Bekle. Dudaklarını bulduğun an her şey başlayacak yeniden, tıpkı bittiği gibi.
Çalıyor.
- Selam, iki biletim var akşam 11, hayaline kurduğumuz o tatile.
- Tamam. Görüşürüz.
Kimse mi olmadı hayatında, benim gibi biten günde mi kaldı acaba? Sanki yılarımı verdiğim adam değilmişçesine en bakir heyecanla.
İşte orada. Yalnızmışçasına, umursamaz, hala çocuk. Durdum orada öylece geçmişimi izledim. Nedenlerimi, olmazlarımı, başarımı ve başarısızlığımı. Her şeye rağmen bizim olan bir hafta sonuna değerdi.
- Gelmişin
- Hala aynı kokuyorsun.
Adamın omzunda bir kadın, sancılı sessizliğin içinde saçlarını okşayan şefkat. Bekle. Dudaklarını bulduğun an her şey başlayacak yeniden, tıpkı bittiği gibi.
27 Haziran 2015 Cumartesi
Gece
Bir gece, hem ilk hem de son olan gece. Yıllardır hayalini kurduğum ve kurduğum düşün bir anda elimden alındığı, yerin ayağımın altından kaydığı o zifiri karanlık. İçimdeki masumiyet, sevgi, teslimiyet, tutku, arzu ve şehvet. Duyguların masumiyetten şehvete doğru kaydığı o en insani an.
Sonunda kollarında, onun yatağında... O da beklemiş. Benim için dünyanın başladığı yer. Nirvanam. Beni doruklarına çıkardı, teslimiyet anında zirvesinden eteklerine bıraktı. Ondan cevabını alamadığım tek sorunun yanıtıyla; en yakın arkadaşındı...
Birlikte uyanacağımız o gecenin sabahı hiç olmadı. O gece o evden çıkışım bizi bitirdi sevgilim.
Her hikayenin sonu başında gizlidir. Aslında başladığında bitmiştir hikaye.
Sonunda kollarında, onun yatağında... O da beklemiş. Benim için dünyanın başladığı yer. Nirvanam. Beni doruklarına çıkardı, teslimiyet anında zirvesinden eteklerine bıraktı. Ondan cevabını alamadığım tek sorunun yanıtıyla; en yakın arkadaşındı...
Birlikte uyanacağımız o gecenin sabahı hiç olmadı. O gece o evden çıkışım bizi bitirdi sevgilim.
Her hikayenin sonu başında gizlidir. Aslında başladığında bitmiştir hikaye.
26 Haziran 2015 Cuma
Hatırlarsan...
İlişki nedir insan için sadece karşılıklı olunca hissedilen olgu mu, yaşanılan an mı veya karşındakiyle anlam bulan zaman, mekan, olay mı? Peki her zaman iki kişi olması şart mı? Ya bittiğinde hatırladığın şeyler ne; sadece sana kalan anı mı, özlem mi? Beraber geçirdiğiniz anlar o yokken neden hiç yaşanmamış sanki hayatında olmamış, bir yandan da onsuz tek bir saniyen yokmuş gibi. Heyhat! Özle iki hece özünde onun okusuna duyduğun hasret, artık kulağına çalınmayan sesi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)