4 Aralık 2015 Cuma

Yolda

 
Önüm arkam sağım solum ben. Zaman bencilleştiriyor eline kağıdı kalemi alan insanı, kontrol edilemez egoya hoş geldiniz. Hepsi bende var olan, bana özgü kelime yığınlarım. Yazmak, yaratabilmenin insana bahsedilmiş en güzel hali. Adı ilham olan gerçeküstü her şeyin gelip yakana yapışması ve beynin onun ellerinde yalpalarken bedenin sanki o zihni kendi taşımıyormuş gibi yabancılaşması. Her gelişin rüzgarı farklı, ya seni sana götürür ya da seni senden eder. Ama gelir…. Bir odada çırılçıplak saatlerce tavana baktıktan sonra belki… Belki de tenhada kaçamak bir öpüşme sonrası içtiğin sigarının dumanından fısıldar. Geldiğinde herhangi biri değilsindir. Yazdıklarım düşüncelerimse, ben düşüncelerimi yaşayabilirim. Kimsede ulaşamaz.  Ondan benim ihtiraslarımın bile fikrime oluşu.Tüm yollarda ki yalnızlığıma…
 
 
 
 

31 Ekim 2015 Cumartesi

Düğümlere Üfleyen Kadın

 
 
 
Sabun köpüğü gibi benim arzularım. Kabarcık misali, bana benzeyene doğru gidiyorum, onlara benzediğim anda da değerim yitiyor. Sönüyorum. Kayboluyorum. Kararsızım yüz yüze geldiğim her durumda. İnsan mükemmelini bulduğunda tamam olmalı. Vazgeçmeye ne kaldı ki şunun şurasında diye geçer mi sevdadan. Sevda bile değil ki. Bir anlık heves hayatım. Yoruyor beni. Aldığım zevki  ve akabinde ki dağılmayı düşün. Aydınlık sadece karanlıkla ilişkiyse anlamlı, doğruluk hatayı öngörür. Hayatı kalabalık kılan, onu keskin ve sarhoş edici hale getiren bu birbiri içine geçmiş zıtlıklar. Varlığım hep bu çatışma alanında. Aşklarım, yazdıklarım, insanlarım, yargılarım yürek çarpıntısıyla başlar, nasıl yokluğa karıştığını anlamam bile. Sonunu bildiğimden değil, umut etme isteğimin bile olmayışından. Yorulmak mı?, Sıkılmak mı?, dense yorgunluktan ölebilirim galiba. Yasemin misali. Sabah kapalıyken toplanır yaseminler. Rüyalarını unutmaz. Eve gelip gümüş tabağa koyarsanız yavaşça açılır. Geceyi hatırlar ve beyaz rüyalarını fısıldar. Yok olmuştur. Ben misali…

7 Ekim 2015 Çarşamba

Vazgeçiş

İnandığım tek şey vardı o vazgeçmezdi. Farklıydık. Başlarken bile sonunu göremedim ama sevmesini biliyordu be adam. Ne güzeldir bu adam tarafından sevilmek diye, baş koyduk ortak bir yola.Başlarda o kadar dışındayım ki olayın, çırpınıyor hiç yorulmadan sanki pervane. Rüzgarından korktum galiba. Savrulmaktan. Sonuna dek onla olmaktan. Affedilir sebepler aramadan sebepsizce bitti. En beceriksiz kaçışımdı. Aklım sıra onun için üzüldüm uzun süre. Toparlanamaz ki benden sonra. Bana ulaşabileceği tüm bağları kestim. Tutunacağı dalları kopardım. Elinde kalsın umut zerresi bile kalmasın. İki sene geçti, burnuma kokusu geldi.Ben çok özlemişim.
 
- Selam, özledim seni.
- Bende.
 
Söylemem gerekeni demiştim ben. Koca bir özlem. Kaldığımız yerden devam etmeliydik ki. İstemedi. Sakat kalmış ruhu benden sonra bi sefer daha denersek ölümüm olur dedi. Yanılmışım, beni ölecek kadar sevmemiş. Bizden vazgeçti.

28 Eylül 2015 Pazartesi

Tehlikeli Masallar


 
Bir kitap aldım elime. Çokta sevmediğim bir yazardan. Yokluk yüzünden başladım. yokluktan tutkuya. Çünkü tüm kelimeler senin için yazılmış. Her satırda tadın,kokun var. Bildiğim seni tekrar tekrar anlattı bana. Yeni bir sözcük görmüş gibi oldum. Hiçbir dile ait olmayan sadece sana özel. Sen o adamı sevmeme sebepsin, sana benzediğinden.

Sen gibi;

Ne zaman mutlu olsa mutsuz olacak sorular gelir aklına.

Bütün ruhuyla ve bedeniyle teslim olan kadınlar ister, teslimiyetten haberi olmadan.

Başkalarının yanında özlediğin yalnızlık ona kavuşunca boğar seni.

Kadınların var özlemlerini dinginleştiremediğin. Hangisi yanında olsa diğerini daha çok özlediğin.

Evin ve sessizlik zevkin yorar seni.

Telaşsız bir yolcu gibi sevişirsin. Seyahatinin tadını çıkarırsın. Gideceğin istasyonun keyfine varırsın.

Kadınlarının seni yaraladığı kadar onları yaralamazsın alelade. O cesareti göstermezsin. Ama yaparsın, bilirim.
 
Düşmanca davrandığım anda en güçlü silahını oynar gülümsersin.

22 Eylül 2015 Salı

SEN



Yorgunum.
Birazda kırgın.
Sebebi de benim aslında.
Eğlence isteğiyle başlarım bütün kaynaşmalarıma, tanışmalarıma, geleceğini bilmediğim flörtlerime. Ki bu şiddetle eğlence sağlar. Nasıl olur da aşk hep mi çekici gelir. İçine emer de fark etmezsin bile. Kaçtığından mıdır bu denli tutulman. Eğlence diye başladığın ızdırap olur.

Karışığım.
Darmadağın.
Bizim ki sonsuz bir gelgit yıllardır süren habersizce. Acılı, sancılı, hırpalayan, acımasız ve vahşi. Kimseye olmadığı kadar yakınsın, parçam. Bazen de tamamen yabancı. Kronik hastalığım hiçbir zaman iyileşmeyen.

Azalıyorum.
Belki de tükendim.

Saçının her telinin hareketini ezbere bilmekten, senin için düşünmekten. Bana ne zaman ‘hayır!’ dediğini hatırlıyor musun, mümkün değil. Bu senin naif veyahut ılımlı olmandan değil, benim seni senden daha iyi bilmemden. Gözüne bakmama bile gerek yok ben senin kirpiğinden bilirim.

10 Ağustos 2015 Pazartesi

Kimiz?


 
 
Aslında olmak istediğim kişi miyim? Ben şöyle biriyim mi, o şöyle biridir mi daha doğru? Olmak istediğimi mi anlatırım ya da onlar beni tam olarak görebilir mi? Kabul gören, erdemli ya da ulaşılmalı diye baktığımız karakterler bile var. Biri olabilmeyi ülkü ediniyoruz. Çünkü ortadan erek kalkarsa tamamlanamıyoruz sanırız. Birbirinden daha üstün meziyetlerde gayet göreceli olabilir. Bazen dürüstlük sadakati yener. Veyahut cesur olmaktan eğlenceli olmak yeğ tutulabilir. Birbirinin muadillide olabilirler. Onurla gurur gibi. Biri olabilmek herkese rağmen kap katı, sapasağlam değil de istenen olabilmek için şekle girmek olmamalı. İnsan zerresi de atomdan ibaret. Filozoflara göre doğa dört temel maddeden oluşur. Ateş, su, tahta, hava. İnsan tahta. Zaman ve çevre ateşiyle yanar. İçinden fokurdayarak çıkan erdemi, kaybettiği su. Etrafa yayılan buhar yani hava ki bu da insanın kendini göstermek istediği şekil. Hemen atmosfere karışacak yitip gidecek. Akılda kalmadan. Kimsenin hayatına dokunmadan.

 

O yüzden, sen sen ol da varlığın havaya suya kalmasın.

4 Ağustos 2015 Salı

Düğüm



Ayrılıklarda sevdaya dahil ayrılanlarda hala sevgili.

 

Çok uzundu boyu. Güzel dudakları vardı. Sevmediğim esmerlikteydi. Gür saçlıydı. Çirkindi burnu. Kapkara gözleri vardı. Yakışıklı bir adam değildi. Ama gözlerini ondan alamamana sebep olurdu. Gözlerinle nerden gelecek acaba diye arar dururdun. Hakkında bilmediğim o kadar şey vardı. Kafasını arkaya atarak güldüğünü bilirdim mesela. Umulmayacak uzaklıktaydı. Aklım ona dolanmadan düğüm attım. Ucunu tutsa bile en derine ulaşabilmesin diye. Düğümün bile önüne geçti hatta bilmediğim derinlere. Kolumu tuttu. Çevirdi kendine. Evlen benimle dedi. O an düşünmeyi bıraktım. Uyandım gecelerce baktım yüzüne saatlerce, hayal bile edemezken benimdi. Zaman bizi hunharca sürükledi. Bu sırada birbirimize bilendik. Sevgimizi bitirmeden, tahammülümüzü tükettik.

 
Ayrılıkları hukuka bağlamak gerek, gönüllere değil. Kar koca değiliz ama hala sevgili…

25 Temmuz 2015 Cumartesi

Benden Öte


Yollar geçiyor içimizden çıkmaz sokaklarla dolu
Anılar eksiliyor düşlerden bir yanı sağrılı
Sorular tükeniyor kafalarda sivrilmiş düşünceler köreliyor
Yıllar geçiyor ömürden saçlarda ak yüzlerde çizgiler kaplı
Rüyalar çoğalıyor uykuda başarılamayana isyanla
Kaygılar artıyor seçimlerde sınanmaya mecbur olduklarınla
Sınırlar daralıyor duvarlarla mahpus hayatlarda
Gülüşler azalıyor simalardan pervasız sıkıntılardan
Sözler anlamsızlaşıyor dudaklarda dümdüz dimağlardan
Beşer saklanıyor sığ düşüncelere sobelenmekten...

23 Temmuz 2015 Perşembe

Öpücük

 
En başından bilmeliydim aramızda ki o ufacık çatlağın zamanla büyüyüp bir uçuruma dönüşebileceğini. Genel geçer yargılar bizim için geçersiz kılınmalıydı. Farklıyız sanıyorduk ya. Değilmişiz. En büyük yanılgımız. O kadar güzel sevdin ki oldurabileceğimize benliğimle inandım. Sen sevginden mi emin değildin ki benden şüphe duydun? Sadakat ben de senin sadakatinle vücut buldu. Bana olan inancın örselendiyse eğer kendine bak sevgili. Sen gelinin beline bağlanan kırmızı kuşaktın. Benim masumiyetim. Dimağına ve diline düşen kuşkular lekeledi bizi. Senin yüreğinin ölçüsü yetmedi buna. Sevgimizi, baharımızı hiç ettin. Bir burukluk... Bir sancı...

22 Temmuz 2015 Çarşamba

Nilüfer




Hayatta en korktuğum şey umutsuz olmak. Tüm iyi duyguları getiren umutmuş gibi gelir bana. Dünya döndükçe de insanı yaşatan umut olacak. Herhangi bir şeye dayanmadan yaşayabilmek. Umudun varlığını en güzel hatırlatan da nilüfer. Hepi topu bir çiçek. Toprağa ekilen, emek verilenlerden farklı. Köklerinden apansız kurtulup, yüzünü güneşe dönen. Güneşin yedi rengiyle tüm tonlarını yansıtan. Çamurda bile mis gibi kokan, rengarenk. Hatta dibe çöken çamurun fazlalığına göre daha güzel. Durgun suların kraliçesi. Varlığına benzetme bulmak zor. Tıpkı insan gibi. ‘İnsan küçük bir kainat, kainat büyük bir insan.’ O güneşten feyiz alsın. Biz de ondan.

 
‘Umut olmadan, umut edilen ele geçirilemez.’

20 Temmuz 2015 Pazartesi

Üvercinka




Ne sen Kerem’din ne de ben Aslı. Beni bir masala inandırdın. Her gece yinelenen daha da mistik olan, beni içine alan. Nefesini tut derdi. Sakın bırakma. Kapat gözlerini. Yanındayım. Hisset beni. Nefesim kesilir. Kalbim sıkışır. Sırf o dedi diye ben hissederim. Koynundaymışım gibi ritmim bozulur. Kokusu gelir, sonra yüzüyle kahkahası. Anlatmaya başlar sonra. Pencereden sızmış içeriye, dışarısı ayaz, en çok elleri üşür onun, yine kış kesmiş. O bilmez, ellerini sıcaklığımla değil yüreğimle ısıtırım ben. Gelirken yanında denizin kokusunu da getirmiş, genzi yakan tuzu ruhu temizleyen dalgalarıyla. Saçlarımı çeker omuzlarımdan, bakar gözlerime öyle elaca. Baktığı yerde ne gördüğünü anlatır onun gözleri. Üvercinkam der sonra. “Boynun, boynunu benim kadar kimse değerlendiremez.”

 
Uyumadan önce kulağıma çalınan satırlar hep aynı; ‘Bir gün gelecek ben bir kitap yazacağım yavru ceylanım, başı sonu sen olan, sana adanan.



Yanında iyi gider : http://www.ujam.com/songs/8S4kkYHRqsfh?utm_source=facebook&utm_medium=fbplayer&utm_term=ujamplayer-wall-link&utm_content=https%3A%2F%2Fwww.ujam.com%2Fsongs&utm_campaign=facebookplayer

Şükür Güçtür


 
 
Üstünün, daha iyinin, zirvenin, güzelliklerin bir sınırı yok. Uçsuz bucaksızlar her ne kadar sonsuz denemese bile. Aslında Dünya’nın en zengini, zekisi gibi ölçülebilir veya sayıya dökülebilen kavramlar var. Ne kadar gerçekler? Nicel olmasına rağmen bazen doğru değiller sanki. Doğruluklarının tatmin etmediği de oluyor. Hep daha fazlasını istemek insanın fıtratında var. Ayakkabısı olmayan çocuğa göre zenginim, ama ceo kadar değil. Ateiste göre dindarım, ama her amelini Allah yolunda yapan kadar değil. Aşığım ama Tebriz’in ki kadar değil. Katilden daha masumum ama bir çocuk kadar değil. Şiddet görene göre çok huzurluyum, ama evinin içinde yüksek ses duymayan kadar değil. Sınırlarını kendi çizmeli insan. Ellindekinin kıymetini bilmeli. Yetinmeli. Çünkü şükür güçtür.

 
Hayat zaten bir ironi, hepimiz de şanslı Slevin…

18 Temmuz 2015 Cumartesi

Salıncak





Hayat tıpkı salıncak. Eğer ayakların yere basıyorsa ufacık sınırlar içinde gidip gelirsin. Güvende, emin ama bir arpa boyu yol alamadan. Kaldırdığın anda zincirlerin kırılır, ipin boşalır. Hızlanmaya, ivme kazanmaya başlarsın. Böylece daha fazla görürsün. Gördüğün o birbirinden ayrı yanan her ışık bir yaşam. Hayatta kalabilme mücadelesi. Sende ayaklarını kaldırıp sallanmaya başladığın anda bu girdabın içindesin demektir. Karışırsın, çözülür benliğinin farkına varırsın. Yüzüne çarpan rüzgarın dokunuşu değişmiştir. Sana destek için vardır. Üşütmez. Ürkütmez. Dalgalanan saçların kokunu salar rüzgara, o da bir kartalın kanadına tutunur. En yükseğe, yenilmezliğe olan özlemin ellerinle tuttuğun zincirlerde. Avuçlarında. Senin tekelinde. Bırakıp kurtulmak ya da sıkı sıkıya sarılmak.

 
Esarette güzeldir bazı zamanlarda, zincirleri sevdikten sonra.

17 Temmuz 2015 Cuma

Platonik A-Ş-K



İzlemek, dilemek, beklemek. İzlemek, dilemek, beklemek. Hep bu döngüyle sürdü hayatını. Görmediği gün kaygılanması, gülerken ki mutluluğu, konuşurken ki coşkusu, bakarken ki sevinci anlamsızdı. Ya da şu diyarda bu anlamsızlığa ulaşabilmiş tek bir anlam yoktu. Ondan her kaçtığında onu daha şiddetli buluyordu. Başka birine baktığında hala onun yüzünü arıyordu. Tininden uzaklaşmak istedikçe ritmine kapılıyordu. Ona karşı mücadele, onla daha fazla ilgilenmekti. Mantıklı olmaya çabalamak zihninin bulanmasına her şeyin flulaştığı sırada onun netleşmesine sebep oldu. Onların hayat yolları ikisinin omuz omuza yürüyebilmesi için dardı. O gitti. O arkasından baktı.

16 Temmuz 2015 Perşembe

Sonu Geldi




Tanıştıkları gün ürkekti bakışları, halinde tavrında çocuk edası vardı adeta. Ne yapacağını bilmeden etrafa bakıyordu. Birileri olsun. Tutunayım, beraber yürüyüp beraber büyüyelim der gibi. Sonra buldu o en güvendiği limanı. Sırtını yaslayabileceği, hatalarını göğüsleyecek, sorgusuzca dinleyecek, daima destek olacak. Daha da fazlası oldu. Belki ablası belki annesiydi. Kendilerinden büyük hayalleri oldu beraberliklerine dair. O sanki hiç kopmayacak hep aynı kalak bağ için. Niye hiçbir şey düşündükleri gibi olmadı? Hayatlarına dair neleri kaçırdılar ki bu kadar birbirlerinin uzağına düştüler? Karşılıklı cümlelerini tamamlarlardı. Artık cümleler yarım. Belki de eksik. Kolu kanadı kırık. Dizlerini karnına çekip kucağında ağlayan kız artık sana yabancı. Hani aileden de öteydiniz ya. Yazıkkkkk. İlişkiniz bundan sonra hem yetim hem öksüz.

15 Temmuz 2015 Çarşamba

Bir Fotoğraf Karesi







Bir kare fotoğraf neyi anlatmak için var? Fotoğrafı güzel yapan önem sırası nedir? Teknik? Duygu? Bembeyaz leylağın ucundaki bir damla suyun güzelliğiyle, askerde olduğu için aylarca oğlundan haber alamayan annenin gözünden akan damla kıyaslanabilir mi? Ya da sokağın başında babasını gören küçücük bir çocuğun güldüğünde çıkan gamzeleri hangi muhteşem vadiden daha az etkileyici? Resmin bütünlüğü detayda saklı, eyvallah! Ama insanın olduğu yerde detay teferruattan başka nedir? Tıpkı ışığın, açının, ambiyansın olduğu gibi. İçinde ademoğlu olan yaşanılası her şey dümdüz fotoğraf karesinde olsa da bizdendir.

14 Temmuz 2015 Salı

Soluksuzca





Hayat boyu bizden kaçan, saklanan öyle güzel zevkler ve tatlar vardır ki bazen sadece bize sunulmasını dileyebiliriz. Bazen bir erdem zırvası çıkar ortaya ve kişi sırf vazgeçebildiği için çekici gelir. Mantıklı davranmayı gerektirecek bir dünya yok önümüzde.

Başlayın bağırmaya.
Sevişin çığlıklarla.
Açın pencereleri herkes feyz alıp size eşlik etsin.
Çırılçıplak dolaşın evde, özgürleşin, bedeninizle barışın.
Bedenlerinize bakıp birbirinize teşekkür edin.
Birbirinize dokunun, okşayın, tadını çıkarın.
Mumları yakın bu gece o küvete beraber girin.
Güzel şaraplar için sevgilinizin dudaklarında.
Mükemmel diye bişey yok, sarıl yanındakine, teninin tadını çıkar.
Sebepsiz yere dudaklarını kanatana kadar öpüşün.


Sonu gelmeden hayatın zevklerin tamamının sonunu bulun....

12 Temmuz 2015 Pazar

Erkek Kafası





Evet! Ben flörtözüm napıyım. Ama bunlar hep erkek tabiatından gelme. Kadının doğasına belki biraz aykırı. Hepsi babam yüzünden. Bana erkek evlat muamelesi yaptı. Daha 7 yaşında biconanahtarı, aks, forvet vs... ne demek biliyordum. Kamyon tepelerinde gitmeye bayılan, elinde testere odun kesen, boru anahtarıyla mutfakta olan bir KIZ ÇOCUĞU olmam rastlantı değil. Kanıma davranış biçimi o zamandan işlendi. Tekle yetinememe. Empati yeteneğimi geliştirip sana gelene senin de gitmen. (en masum şekliyle biraz ılımlılaştırılıp kılıf uydurarak böyle de açıklanabilir.) Ama yaman bir ayrım var benim flörtözlüğümde. Adamlar cisme flört ben akla. Akıllı adam bulamayınca da sen edemediğin flörtle kalıyorsun öylece. Böylelikle o küçük kız çocuğu tam anlamıyla bir kadın oldu.

11 Temmuz 2015 Cumartesi

Hüzün Kovan Kuşu



Mutluluk, mutluluk gözyaşları… Hep ağladı. Ama mutluluktan ağlamanın ne demek olduğunu hiç bilmedi. Var gücüyle haykırdı hep istekleri bazen de olmayacak çaba verdi. O an herkes her şey sağır oldu. Arzuları sanki lal olmuş dudaklardan çıkmıştı. Gecenin içinde şafağı bekledi. Ruhu mutluluğa susadı. Kuraklaştı yüreği. Daha ne kadar bekleyecek? Seher vaktinden önce haykıran, günün geliiyle coşkulanan bir kuş gibi, siyahla beyazın ayrıldığı o tan yerine kadar beklemek mi gerekir? Ulaşılmaz bir dağ mutluluk, uçurumlarından her seferinde yuvarlandığın. Mutsuzluktan geriye kalansa boynu bükük hüznün.

 

Hüzün kovan kuşu gelmiş, gecenin yanağına konuvermiş…

10 Temmuz 2015 Cuma

NİA

 
 

Kimsenin inanmadığı bir adam, bir gün kimsenin göremediği haliyle geldi bana. Açıklanamayan, anlatsan bile kimsenin farkına varamayacağı zihniyet. Onu yaşamak, onunla yaşamak. Onu ilk gördüğümde ne düşündüğümü hatırlamıyorum bile. Zaman geçtikçe bende uyanan tek kanı garip giyimli, güzel dudaklı, dansçı çocuk oldu. Nasıl bir zaman geldi ve çekim alanına girdim. Farkında değildim onun için vardım. Kahve falına baktığına inandırdı beni, o baktı, ben dinledim. Fark edemedim bizi gördü. Yalnızken dinlediğimiz ilk şarkının ‘my woman’ olması tesadüf değildi. Bu adamın astral bir seyahat olduğunu keşfetmek neden bu kadar uzun sürdü? O biraz önceki çocuk varya; insana çilekli cheesecake isteten pespembe dolgun dudaklı, yağmur ormanlarında dolaşıyor hissini uyandıran dalgalı saçlı, yüzüne gölgeler düşüren bukleleri olan , enfes lezzette, üstün kalite bir filtre kahve. İnsanın ne için yaşadığını sorgulatan özgüven. Sabah yanında uyandığında kadınlığının hakkını sana yeterince vermiştir. Onunla minnettar uyanırsın.

 
O başlasın Jose Arcadio Buendia’dan bana beni anlatsın. Kendimi keşfettirsin. Ben sadece onunla benim. Sonunda öğrendim. Herkes yanıldı. O yeryüzünde aşkın yansıması.

9 Temmuz 2015 Perşembe

Dön Bak


Ne zaman otuzlarına yaklaştı insan, o zaman silkelenmek zorunda hissediyor. Dönüp bakıyor. Ne görüyor, koca bir hiç. Veyahut tatminkârlık. Ne olması gerekir ki geride?

 

Ben bakıyorum. İnanılmaz zenginlikte ki arkadaş grubu, müthiş bir aile, bitirilmiş bir üniversite, devam eden akademik kariyer, eğlenceli tatiller, leziz yemekler, baştan çıkarıcı ikili ilişkiler, denenmiş keyifli hazlar. Eee yani? Normalden farklı olan ne var ki? Ben bakınca beni gülümseten şeyler görüyorum ama içi dışı bomboş.

 
Ben dilden dile dolanan şarkılar, önsözü için karar veremediğim kitaplar, hayatlarna dokunduğum için minnettar olan çocuklar, bakınca benim yaptığım hissedilecek resimler, tamamladığım filmler istiyorm. Ben bende çıksam geriye çığlık çığlığa yapamadıklarım kalsın istemiyorum.

8 Temmuz 2015 Çarşamba

Pergel


İnsanın en benzediği daha doğrusu insana en benzeyen obje pergel olmalı. Hem şekil şemal olarak hem de yerine getirdiği sorumluluk ya da davranış. Ayağının biri sabit kendi içine, inancına, etiğe, ahlaka, vicdana, erdeme sıkı sıkıya bağlı. Diğer ayağı 62,5 milleti dolanır durur. Günaha bulaşır, ahlaksızlaşır, hadsizleşir, körelir, çamura batar. Doğruyla yanlışı ayırabilecek kıvama gelene kadar döner durur. Ta ki iki ayağının yan yana gelip o sayfayı kapatana kadar. Olgunlaştı. Yaşayacağını yaşadı. Şimdi dimdik. Sonlara, hesap vermeye hazır.

 
Düşünce şeytandan davranış Tanrı’dandır. Hangi düşüncenin davranışa dönüşeceğine karar verense insandır.

7 Temmuz 2015 Salı

Kardeş


Kardeşlik iki tarafın doğumuyla başlayan mecburiyet. Annen baban gibi seçemediğin yeni bir fert daha. Kanından olan. Aynı kandan olmak yeter mi? İstem dışı severiz. Hesapsız kitapsız. Kan çeker derler ya hah işte öyle. Ya büyüyünce? Benliğin kardeşinin önüne geçer. İnsanoğlu bu kadar mı bencilleşir. Kimseye yapmaz kardeşine yaptığını. 40 kat el bile daha yakın gelir. Niye?Gözünü açınca gördüğün en büyük rakibin kardeşin çünkü. Aklın ermezken kıskandığın şey sadece annenin babanın sevgisi. Sonrası ne kadar korkunçlaşıyor ama. Kendini ne kadar doldurabilir insan kardeşine karşı? Şartlarınızı kendince eşitlemek adına ne kadar senaryon var? Refahın ne zamandan beri ailenin önüne geçti? Tabi adı hala senin için aile ise. Eğer karşında ki biraz vicdanlıysa onun vay haline. Ama biliyor musun yine kendine ettin, onda ki seni bitirdin. Tebrikler!

 
Şimdi senin zamanın, gönlünce hem de ama tek başına. Küçük kız kardeş, artık bir ablan yok…

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Sosyarizm


Eğer okuyorsanız yeni bir sözcük düşüyor şu an dilinize sosyarizm. Sosyal arkadaşlığın getirdiği akımın ismi. Peki nedir sosyal arkadaşlık? Sevgili kadar yakın, arkadaş kadar uzak olmama durumu. Hesap soramazsın, karşılıklı sorumluluk yok ama anlamsız bir bağ var. Adı, sanı, sıfatı yok. Öznesi, tümleci, yüklemi, zamiri sizsiniz. Hayatınızda ismi konmuş ilişki yoksa sosyal arkadaşınız hep olabilir. Canın sıkıldı biraz götün kalksın ruhun okşansın mı istiyorsun pat mesaj, tamamdır. Fazla romantiksin biraz yavşamak mı istiyorsun ona da gelir. Bir araya mı geldiniz meşrebiniz genişliğine göre tensel temas. Her türlü gider. Rahatsız etmez. Bunaltmaz. Mutalist bir ilişki yani. Ütopik zihniyetin sonu gelmez eyvallah. Ama kadınsan yandın. İçinden mutlaka Kezban çıkacak. Kendini kaptırıp, havaya girmemen mümkün ihtimal değil. İşte senin de imtihanın orada başlıyor. Tehlikenin farkına varınca, o vurmadan sen vur. Sağlı sollu. Anında yapıştır, “ Sadece eğleniyoruz. Ben seni üzerim. “

5 Temmuz 2015 Pazar

Matiz'in Şarkısı




Senin ismine, cismine, şekline hayran yaa. Cinayet sebebi oluşum. Velev ki ibne. Olsun. Yarasın. Bakmasını biliyor. Bakınca görmesini de. İnsanı kendine milim milim çekmesini de. Her konserine son anda düşerim ben. Onu gördüğüm an nefessiz kalacağımı bildiğim için sigaranın sonunu şişenin dibini görene kadar içerim. O sahnede be en sonda. Her seferinde aynı mı çıkılır ya oraya. Mağrur, küstah, vurdumduymaz, dudaklarının kenarında ki kaçamak gülümsemesiyle. Onun başladığı an benim bulunduğum ortamda ki bitişim. Beğendin mi yaptığını. Sonda başlarım ya sanki gözleriyle sürükler. Göz kırpar aralarda. Hele ki bi def çalarken kafasını geriye atar ki evlere şenlik. O gideceği sırada ben sahneye vurmuş olurum. Renkli gömlekleri, yüzükleri, küpeleri kol boyu uzaklıkta. Şahsına münhasır o ufacık adam var ya benim dünyamın devlerinden.
Bu şarkı bitmez, müzik susmaz. Şarkı bitmez, müzik susmazzzz. Ama bitti.



                                                                                        Nilüfer'e...

4 Temmuz 2015 Cumartesi

Dokunuş

Bi sigara tuttur dudaklarına. Önce kapat sağ gözünü bak, sonra kapat sol gözünü yine bak. Aynı saniye içinde baktığın aynı şey bile farklı gözüküyor. Peki hangi bakış açın senin için daha doğru? Kendi gözlerinde bile kuşkun var. Kuşku duymayacağın tek şey var, onun dokunuşu. Ellerinin çizgisi, sıcaklığı, parmak uçları ezberinde. Avucunda, ensende, kollarında, bacaklarında, omuzlarında hep aynı tanrısal tınıyla. Çektiğin duman gibi içinde bir yerlerde kol geziyor. Sakın bırakma.

3 Temmuz 2015 Cuma

Kültürlü Orospu

Aklın da kalbin de benimle doluysa eğer, benden daha fazla verebilecek bedenler senin olsun. Sorun yok. Uyandığında hatırladığın şey gülüşü yerine göğüsleriyse eğer durma devam et. Ama benim yatağımda benim lügatime ‘kültürlü orospu’ kelimesini katma. Ne bildiğinin farkındalığındaysan, farkına varamadığın şey benim sende ki varlığım. Sadece seviştin ama kafanda onun cümleleriyle, palavra! Sakın bana kendini bir orospuyla kıyaslama deme. Sen onu bedenlikten çıkarıp üzerine sıfatlar yükledikten sonra o artık başka bi kadın. Senin sancın, benim elvedam.

2 Temmuz 2015 Perşembe

Kuyruklu Yıldız


Gece tekinsiz. Gece yalnız. Gece buluşmalara gebe. Varlığının başlayıp bittiği yer. Yerçekimsiz ortamda onun merkezine düştüğün zaman. O galaksi, sen kuyruklu yıldız. Güneşin gökyüzüne küstüğü o an senin sahnen başlıyor. Her gece biraz daha parlak onun için. Kara delikleri var onun. Umutlarını, onurunu, kadınlığını yok eden. Seni hep kaymaya mahkum eden. O mu çok büyük, sen mi çok küçük? Gözün hudutlarına varamadığından mı imkansız? O bir hiçlik. O karanlık.

 
Yine vakit gece yarısı umuda yolculuk başladı.

1 Temmuz 2015 Çarşamba

Sen Benim İçin...


Hatırlayamıyorum. Gözlerine baktığımda ne gördüğümü. Saçlarını ne tarafa taradığını ya da adımı nasıl söylediğini. Fotoğrafların gittikçe daha donuk ve anlamsız. Gördüğüm şey sen sandığım. Yüzün ellerin gitmişler. Ama hatırladığım bişey var benim için ne olduğun…
Sen benim için; sırt çantası kullanmanın miladısın. Kış günü incecik bir hırkayla dolaşan manyaksın. Sana verdiğim kitap arasına sıkıştırılmış kağıt parçasında ki adımsın. Aldığım çakmağa eş olsun diye gelen tabakasın. Yazdığım ilk hikayenin esas oğlanısın. Günde içtiğim onca kahvenin tadısın. Mevsimlerden sonbahar yüzlü olansın. Tanıdığım en sadık kırmızı kurşun kalem kullanıcısısın. Delilik ile deha arasında ki hayatımsın. Ne siyah ne de beyazsın. Sen benim ilk aşkımsın.

Yaşa!


Her gün biraz daha ölmek için o kadar sebep varken, hadi yaşa! Sana en büyük ceza. Aslında yaşayan ceset ol, öldüğünün farkında olmasın ruhunda, bedeninde, beyninde. İçten içe kokuşsun. Yoldan geçenler baksınlar hala aynısın. Tek başına yanayakıla ölebilesin diye her yer ışıl ışılken sen kapkaranlık. Sakın lanetini kimseye bulaştırma. Sen acıda çekemezsin şimdi, yaşarken yaşattığın acılar tüketti hepsini. Biliyor musun, acıdan da beteri vicdanın kaldı sana. Bak, kimi kime şikayet edeceksin o da yok. O kadar laneti topladın ki sırtına, ilk defa bişeyler kazandın böylece. Doğduğunda ağlamanın sebebi de kendi karanlığından dünyanın ışığına açılan kapındı. Sen kusursuz bir kusurdun.

30 Haziran 2015 Salı

-ebilmek


Ne kadar sevebilirsin?

O uyurken saatler önce uyanıp ona sahip olduğun için ağlayabilecek kadar?

O bilmese de biraz daha fazla görebilmek için 24 saat çalışmayı göze alabilecek kadar?

Kokusunu bulabilmek için 150 tane parfüm deneyip kafayı bulabilecek kadar?

Terk edilmiş bir binanın çatısına o sever diye kahvelerle adını yazabilecek kadar?

Güvende mi kaygısını yadsıyamadığı için her eve gidişinde takip edebilecek kadar?

Tek kaşını kaldırmasının, dudağını yemesinin, gözlerini kısmasının, alnını kaşımasının ne demek olduğu bilebilecek kadar?
 
Şaha kalk. Dörtnala koş. Sevebilmeyi becer. Yoksa lafa rüzgara verecek zaman yok.

29 Haziran 2015 Pazartesi

Anne Gibi


Kızlar size bir haberim var. Kesin bilgi herkese yayalım. Hepiniz zamanı gelince annelerinizin level atlamış versiyonları olacaksınız.

Sen! Titizliğinden şikayet eden, Mr.Muscle’ın yaptığı temizliği beğenmeyeceksin.

Özgüveni yüksek ise varyaaaa sen ukalalığın, kendini beğenmişliğin, oscarını alırsın valla.

Sesini mi yükseltti sanıyorsun senin eko ayarların adamın kulağında duymak adına katman bırakmayacak.

Güzel yemek yapıyorsa bak  Emine Beder’i düdükleye koyup patates diye haşlarsın.

Sabah 8 akşam 5 gezmeye gidiyorsa kusura bakma da adın sürtüğe bile çıkabilir.

Kadın giyinmeyi biliyorsa senin içinden bi  Sarah Jessica Parker çıkmasına ramak kalmıştır.

Soyduğu elmanın kabuklarını yüzüne yapıştırıyorsa tv karşısında, üzgünüm ama haftada bir günün masajdı, cilt bakımıydı, saunaydı, spordu, kuafördü geçecek.

Çok okuyorsa ondan korkun işte, ne olacağını şaşıracaksın. Çünkü okuduğu her şey olmak isteyeceksin. Okur, çizer, gezer, diker, oynar, güler, ağlar, ezer formlarının tek vücutta akıl almaz buluşması.

 
Kadın olmayı, sen olmayı annenden öğreneceksin başka yolu yok. En hayırlı evlat kız evlat işte, kadında şanslı yani. Duygusala bağlamaya gerek yok.

Doğru?

Yıllar geçtikçe doğrular doğruluğunu yitirip şekilleniyorlar. Senceli, benceli haller alıyorlar. Hani doğru her zaman tekti? Kimin düşüncesine veya zamana bürünüp değişiyorlar? Zamanın, mekanın durumun şartlarıyla mı doğru gözüküyor bizlere?

- Saflık: 15 yaşındaki bir kadının doğrusu; "Tutacağım bir elin hesabını ilerde eşime veremem."
- Normallik: 18 yaşında doğru; "İlişki paylaşımdır. İnsanları tanımadan doğru kişiyi bulamam."
- Alışılagelmişlik: Yaş yirmiler; "Ten uyumu çok önemli. Pazardan kavun karpuz alır gibi adam mı seçeceğiz."
- Çirkinlik: Kimin yatağında uyandığının önemsizleştiği zamanlar.

Nerden nasıl bakarsak bakalım. Şartlar ne olursa olsun kendi doğrularımız çirkinleşmesin.

28 Haziran 2015 Pazar

Bungalov

Başladığım yere geri dönüyorum. Tam iki sene sonra. Bu sefer keşkelere yer yok. Aramak zorundayım.
Çalıyor.
- Selam, iki biletim var akşam 11, hayaline kurduğumuz o tatile.
- Tamam. Görüşürüz.

Kimse mi olmadı hayatında, benim gibi biten günde mi kaldı acaba? Sanki yılarımı verdiğim adam değilmişçesine en bakir heyecanla.
İşte orada. Yalnızmışçasına, umursamaz, hala çocuk. Durdum orada öylece geçmişimi izledim. Nedenlerimi, olmazlarımı, başarımı ve başarısızlığımı. Her şeye rağmen bizim olan bir hafta sonuna değerdi.
- Gelmişin
- Hala aynı kokuyorsun.

Adamın omzunda bir kadın, sancılı sessizliğin içinde saçlarını okşayan şefkat. Bekle. Dudaklarını bulduğun an her şey başlayacak yeniden, tıpkı bittiği gibi.

27 Haziran 2015 Cumartesi

Gece

Bir gece, hem ilk hem de son olan gece. Yıllardır hayalini kurduğum ve kurduğum düşün bir anda elimden alındığı, yerin ayağımın altından kaydığı o zifiri karanlık. İçimdeki masumiyet, sevgi, teslimiyet, tutku, arzu ve şehvet. Duyguların masumiyetten şehvete doğru kaydığı o en insani an.
Sonunda kollarında, onun yatağında... O da beklemiş. Benim için dünyanın başladığı yer. Nirvanam. Beni doruklarına çıkardı, teslimiyet anında zirvesinden eteklerine bıraktı. Ondan cevabını alamadığım tek sorunun yanıtıyla; en yakın arkadaşındı...
Birlikte uyanacağımız o gecenin sabahı hiç olmadı. O gece o evden çıkışım bizi bitirdi sevgilim.
Her hikayenin sonu başında gizlidir. Aslında başladığında bitmiştir hikaye.

26 Haziran 2015 Cuma

Hatırlarsan...

İlişki nedir insan için sadece karşılıklı olunca hissedilen olgu mu, yaşanılan an mı veya karşındakiyle anlam bulan zaman, mekan, olay mı? Peki her zaman iki kişi olması şart mı? Ya bittiğinde hatırladığın şeyler ne; sadece sana kalan anı mı, özlem mi? Beraber geçirdiğiniz anlar o yokken neden hiç yaşanmamış sanki hayatında olmamış, bir yandan da onsuz tek bir saniyen yokmuş gibi. Heyhat! Özle iki hece  özünde onun okusuna duyduğun hasret, artık kulağına çalınmayan sesi.