25 Temmuz 2015 Cumartesi
Benden Öte
Yollar geçiyor içimizden çıkmaz sokaklarla dolu
Anılar eksiliyor düşlerden bir yanı sağrılı
Sorular tükeniyor kafalarda sivrilmiş düşünceler köreliyor
Yıllar geçiyor ömürden saçlarda ak yüzlerde çizgiler kaplı
Rüyalar çoğalıyor uykuda başarılamayana isyanla
Kaygılar artıyor seçimlerde sınanmaya mecbur olduklarınla
Sınırlar daralıyor duvarlarla mahpus hayatlarda
Gülüşler azalıyor simalardan pervasız sıkıntılardan
Sözler anlamsızlaşıyor dudaklarda dümdüz dimağlardan
Beşer saklanıyor sığ düşüncelere sobelenmekten...
23 Temmuz 2015 Perşembe
Öpücük
22 Temmuz 2015 Çarşamba
Nilüfer
Hayatta
en korktuğum şey umutsuz olmak. Tüm iyi duyguları getiren umutmuş gibi gelir
bana. Dünya döndükçe de insanı yaşatan umut olacak. Herhangi bir şeye
dayanmadan yaşayabilmek. Umudun varlığını en güzel hatırlatan da nilüfer. Hepi topu
bir çiçek. Toprağa ekilen, emek verilenlerden farklı. Köklerinden apansız
kurtulup, yüzünü güneşe dönen. Güneşin yedi rengiyle tüm tonlarını yansıtan. Çamurda
bile mis gibi kokan, rengarenk. Hatta dibe çöken çamurun fazlalığına göre daha
güzel. Durgun suların kraliçesi. Varlığına benzetme bulmak zor. Tıpkı insan
gibi. ‘İnsan küçük bir kainat, kainat büyük bir insan.’ O güneşten feyiz alsın.
Biz de ondan.
20 Temmuz 2015 Pazartesi
Üvercinka
Ne
sen Kerem’din ne de ben Aslı. Beni bir masala inandırdın. Her gece yinelenen
daha da mistik olan, beni içine alan. Nefesini tut derdi. Sakın bırakma. Kapat gözlerini.
Yanındayım. Hisset beni. Nefesim kesilir. Kalbim sıkışır. Sırf o dedi diye ben
hissederim. Koynundaymışım gibi ritmim bozulur. Kokusu gelir, sonra yüzüyle
kahkahası. Anlatmaya başlar sonra. Pencereden sızmış içeriye, dışarısı ayaz, en
çok elleri üşür onun, yine kış kesmiş. O bilmez, ellerini sıcaklığımla değil
yüreğimle ısıtırım ben. Gelirken yanında denizin kokusunu da getirmiş, genzi
yakan tuzu ruhu temizleyen dalgalarıyla. Saçlarımı çeker omuzlarımdan, bakar
gözlerime öyle elaca. Baktığı yerde ne gördüğünü anlatır onun gözleri. Üvercinkam
der sonra. “Boynun, boynunu benim kadar kimse değerlendiremez.”
Yanında iyi gider : http://www.ujam.com/songs/8S4kkYHRqsfh?utm_source=facebook&utm_medium=fbplayer&utm_term=ujamplayer-wall-link&utm_content=https%3A%2F%2Fwww.ujam.com%2Fsongs&utm_campaign=facebookplayer
Şükür Güçtür
Üstünün,
daha iyinin, zirvenin, güzelliklerin bir sınırı yok. Uçsuz bucaksızlar her ne
kadar sonsuz denemese bile. Aslında Dünya’nın en zengini, zekisi gibi
ölçülebilir veya sayıya dökülebilen kavramlar var. Ne kadar gerçekler? Nicel olmasına
rağmen bazen doğru değiller sanki. Doğruluklarının tatmin etmediği de oluyor. Hep
daha fazlasını istemek insanın fıtratında var. Ayakkabısı olmayan çocuğa göre
zenginim, ama ceo kadar değil. Ateiste göre dindarım, ama her amelini Allah
yolunda yapan kadar değil. Aşığım ama Tebriz’in ki kadar değil. Katilden daha
masumum ama bir çocuk kadar değil. Şiddet görene göre çok huzurluyum, ama
evinin içinde yüksek ses duymayan kadar değil. Sınırlarını kendi çizmeli insan.
Ellindekinin kıymetini bilmeli. Yetinmeli. Çünkü şükür güçtür.
18 Temmuz 2015 Cumartesi
Salıncak
Hayat
tıpkı salıncak. Eğer ayakların yere basıyorsa ufacık sınırlar içinde gidip
gelirsin. Güvende, emin ama bir arpa boyu yol alamadan. Kaldırdığın anda
zincirlerin kırılır, ipin boşalır. Hızlanmaya, ivme kazanmaya başlarsın. Böylece
daha fazla görürsün. Gördüğün o birbirinden ayrı yanan her ışık bir yaşam. Hayatta
kalabilme mücadelesi. Sende ayaklarını kaldırıp sallanmaya başladığın anda bu
girdabın içindesin demektir. Karışırsın, çözülür benliğinin farkına varırsın. Yüzüne
çarpan rüzgarın dokunuşu değişmiştir. Sana destek için vardır. Üşütmez. Ürkütmez.
Dalgalanan saçların kokunu salar rüzgara, o da bir kartalın kanadına tutunur. En
yükseğe, yenilmezliğe olan özlemin ellerinle tuttuğun zincirlerde. Avuçlarında.
Senin tekelinde. Bırakıp kurtulmak ya da sıkı sıkıya sarılmak.
17 Temmuz 2015 Cuma
Platonik A-Ş-K
İzlemek, dilemek, beklemek. İzlemek, dilemek, beklemek. Hep bu döngüyle sürdü hayatını. Görmediği gün kaygılanması, gülerken ki mutluluğu, konuşurken ki coşkusu, bakarken ki sevinci anlamsızdı. Ya da şu diyarda bu anlamsızlığa ulaşabilmiş tek bir anlam yoktu. Ondan her kaçtığında onu daha şiddetli buluyordu. Başka birine baktığında hala onun yüzünü arıyordu. Tininden uzaklaşmak istedikçe ritmine kapılıyordu. Ona karşı mücadele, onla daha fazla ilgilenmekti. Mantıklı olmaya çabalamak zihninin bulanmasına her şeyin flulaştığı sırada onun netleşmesine sebep oldu. Onların hayat yolları ikisinin omuz omuza yürüyebilmesi için dardı. O gitti. O arkasından baktı.
16 Temmuz 2015 Perşembe
Sonu Geldi
Tanıştıkları gün ürkekti bakışları, halinde tavrında çocuk edası vardı adeta. Ne yapacağını bilmeden etrafa bakıyordu. Birileri olsun. Tutunayım, beraber yürüyüp beraber büyüyelim der gibi. Sonra buldu o en güvendiği limanı. Sırtını yaslayabileceği, hatalarını göğüsleyecek, sorgusuzca dinleyecek, daima destek olacak. Daha da fazlası oldu. Belki ablası belki annesiydi. Kendilerinden büyük hayalleri oldu beraberliklerine dair. O sanki hiç kopmayacak hep aynı kalak bağ için. Niye hiçbir şey düşündükleri gibi olmadı? Hayatlarına dair neleri kaçırdılar ki bu kadar birbirlerinin uzağına düştüler? Karşılıklı cümlelerini tamamlarlardı. Artık cümleler yarım. Belki de eksik. Kolu kanadı kırık. Dizlerini karnına çekip kucağında ağlayan kız artık sana yabancı. Hani aileden de öteydiniz ya. Yazıkkkkk. İlişkiniz bundan sonra hem yetim hem öksüz.
15 Temmuz 2015 Çarşamba
Bir Fotoğraf Karesi
Bir kare fotoğraf neyi anlatmak için var? Fotoğrafı güzel yapan önem sırası nedir? Teknik? Duygu? Bembeyaz leylağın ucundaki bir damla suyun güzelliğiyle, askerde olduğu için aylarca oğlundan haber alamayan annenin gözünden akan damla kıyaslanabilir mi? Ya da sokağın başında babasını gören küçücük bir çocuğun güldüğünde çıkan gamzeleri hangi muhteşem vadiden daha az etkileyici? Resmin bütünlüğü detayda saklı, eyvallah! Ama insanın olduğu yerde detay teferruattan başka nedir? Tıpkı ışığın, açının, ambiyansın olduğu gibi. İçinde ademoğlu olan yaşanılası her şey dümdüz fotoğraf karesinde olsa da bizdendir.
14 Temmuz 2015 Salı
Soluksuzca
Hayat boyu bizden kaçan, saklanan öyle güzel zevkler ve tatlar vardır ki bazen sadece bize sunulmasını dileyebiliriz. Bazen bir erdem zırvası çıkar ortaya ve kişi sırf vazgeçebildiği için çekici gelir. Mantıklı davranmayı gerektirecek bir dünya yok önümüzde.
Başlayın bağırmaya.
Sevişin çığlıklarla.
Açın pencereleri herkes feyz alıp size eşlik etsin.
Çırılçıplak dolaşın evde, özgürleşin, bedeninizle barışın.
Bedenlerinize bakıp birbirinize teşekkür edin.
Birbirinize dokunun, okşayın, tadını çıkarın.
Mumları yakın bu gece o küvete beraber girin.
Güzel şaraplar için sevgilinizin dudaklarında.
Mükemmel diye bişey yok, sarıl yanındakine, teninin tadını çıkar.
Sebepsiz yere dudaklarını kanatana kadar öpüşün.
Sonu gelmeden hayatın zevklerin tamamının sonunu bulun....
12 Temmuz 2015 Pazar
Erkek Kafası
Evet! Ben flörtözüm napıyım. Ama bunlar hep erkek tabiatından gelme. Kadının doğasına belki biraz aykırı. Hepsi babam yüzünden. Bana erkek evlat muamelesi yaptı. Daha 7 yaşında biconanahtarı, aks, forvet vs... ne demek biliyordum. Kamyon tepelerinde gitmeye bayılan, elinde testere odun kesen, boru anahtarıyla mutfakta olan bir KIZ ÇOCUĞU olmam rastlantı değil. Kanıma davranış biçimi o zamandan işlendi. Tekle yetinememe. Empati yeteneğimi geliştirip sana gelene senin de gitmen. (en masum şekliyle biraz ılımlılaştırılıp kılıf uydurarak böyle de açıklanabilir.) Ama yaman bir ayrım var benim flörtözlüğümde. Adamlar cisme flört ben akla. Akıllı adam bulamayınca da sen edemediğin flörtle kalıyorsun öylece. Böylelikle o küçük kız çocuğu tam anlamıyla bir kadın oldu.
11 Temmuz 2015 Cumartesi
Hüzün Kovan Kuşu
Mutluluk,
mutluluk gözyaşları… Hep ağladı. Ama mutluluktan ağlamanın ne demek olduğunu
hiç bilmedi. Var gücüyle haykırdı hep istekleri bazen de olmayacak çaba verdi. O
an herkes her şey sağır oldu. Arzuları sanki lal olmuş dudaklardan çıkmıştı. Gecenin
içinde şafağı bekledi. Ruhu mutluluğa susadı. Kuraklaştı yüreği. Daha ne kadar
bekleyecek? Seher vaktinden önce haykıran, günün geliiyle coşkulanan bir kuş
gibi, siyahla beyazın ayrıldığı o tan yerine kadar beklemek mi gerekir? Ulaşılmaz
bir dağ mutluluk, uçurumlarından her seferinde yuvarlandığın. Mutsuzluktan geriye
kalansa boynu bükük hüznün.
Hüzün
kovan kuşu gelmiş, gecenin yanağına konuvermiş…
10 Temmuz 2015 Cuma
NİA
Kimsenin
inanmadığı bir adam, bir gün kimsenin göremediği haliyle geldi bana. Açıklanamayan,
anlatsan bile kimsenin farkına varamayacağı zihniyet. Onu yaşamak, onunla
yaşamak. Onu ilk gördüğümde ne düşündüğümü hatırlamıyorum bile. Zaman geçtikçe
bende uyanan tek kanı garip giyimli, güzel dudaklı, dansçı çocuk oldu. Nasıl
bir zaman geldi ve çekim alanına girdim. Farkında değildim onun için vardım. Kahve
falına baktığına inandırdı beni, o baktı, ben dinledim. Fark edemedim bizi gördü. Yalnızken dinlediğimiz ilk şarkının ‘my woman’ olması tesadüf değildi. Bu
adamın astral bir seyahat olduğunu keşfetmek neden bu kadar uzun sürdü? O biraz
önceki çocuk varya; insana çilekli cheesecake isteten pespembe dolgun dudaklı,
yağmur ormanlarında dolaşıyor hissini uyandıran dalgalı saçlı, yüzüne gölgeler
düşüren bukleleri olan , enfes lezzette, üstün kalite bir filtre kahve. İnsanın ne
için yaşadığını sorgulatan özgüven. Sabah yanında uyandığında kadınlığının hakkını
sana yeterince vermiştir. Onunla minnettar uyanırsın.
9 Temmuz 2015 Perşembe
Dön Bak
Ne
zaman otuzlarına yaklaştı insan, o zaman silkelenmek zorunda hissediyor. Dönüp
bakıyor. Ne görüyor, koca bir hiç. Veyahut tatminkârlık. Ne olması gerekir ki
geride?
Ben
bakıyorum. İnanılmaz zenginlikte ki arkadaş grubu, müthiş bir aile, bitirilmiş
bir üniversite, devam eden akademik kariyer, eğlenceli tatiller, leziz
yemekler, baştan çıkarıcı ikili ilişkiler, denenmiş keyifli hazlar. Eee yani?
Normalden farklı olan ne var ki? Ben bakınca beni gülümseten şeyler görüyorum
ama içi dışı bomboş.
8 Temmuz 2015 Çarşamba
Pergel
İnsanın
en benzediği daha doğrusu insana en benzeyen obje pergel olmalı. Hem şekil
şemal olarak hem de yerine getirdiği sorumluluk ya da davranış. Ayağının biri
sabit kendi içine, inancına, etiğe, ahlaka, vicdana, erdeme sıkı sıkıya bağlı.
Diğer ayağı 62,5 milleti dolanır durur. Günaha bulaşır, ahlaksızlaşır,
hadsizleşir, körelir, çamura batar. Doğruyla yanlışı ayırabilecek kıvama gelene
kadar döner durur. Ta ki iki ayağının yan yana gelip o sayfayı kapatana kadar.
Olgunlaştı. Yaşayacağını yaşadı. Şimdi dimdik. Sonlara, hesap vermeye hazır.
7 Temmuz 2015 Salı
Kardeş
Kardeşlik
iki tarafın doğumuyla başlayan mecburiyet. Annen baban gibi seçemediğin yeni
bir fert daha. Kanından olan. Aynı kandan olmak yeter mi? İstem dışı severiz.
Hesapsız kitapsız. Kan çeker derler ya hah işte öyle. Ya büyüyünce? Benliğin
kardeşinin önüne geçer. İnsanoğlu bu kadar mı bencilleşir. Kimseye yapmaz
kardeşine yaptığını. 40 kat el bile daha yakın gelir. Niye?Gözünü açınca
gördüğün en büyük rakibin kardeşin çünkü. Aklın ermezken kıskandığın şey sadece
annenin babanın sevgisi. Sonrası ne kadar korkunçlaşıyor ama. Kendini ne kadar
doldurabilir insan kardeşine karşı? Şartlarınızı kendince eşitlemek adına ne
kadar senaryon var? Refahın ne zamandan beri ailenin önüne geçti? Tabi adı hala
senin için aile ise. Eğer karşında ki biraz vicdanlıysa onun vay haline. Ama
biliyor musun yine kendine ettin, onda ki seni bitirdin. Tebrikler!
6 Temmuz 2015 Pazartesi
Sosyarizm
Eğer
okuyorsanız yeni bir sözcük düşüyor şu an dilinize sosyarizm. Sosyal
arkadaşlığın getirdiği akımın ismi. Peki nedir sosyal arkadaşlık? Sevgili kadar
yakın, arkadaş kadar uzak olmama durumu. Hesap soramazsın, karşılıklı sorumluluk
yok ama anlamsız bir bağ var. Adı, sanı, sıfatı yok. Öznesi, tümleci, yüklemi,
zamiri sizsiniz. Hayatınızda ismi konmuş ilişki yoksa sosyal arkadaşınız hep
olabilir. Canın sıkıldı biraz götün kalksın ruhun okşansın mı istiyorsun pat
mesaj, tamamdır. Fazla romantiksin biraz yavşamak mı istiyorsun ona da gelir.
Bir araya mı geldiniz meşrebiniz genişliğine göre tensel temas. Her türlü
gider. Rahatsız etmez. Bunaltmaz. Mutalist bir ilişki yani. Ütopik zihniyetin
sonu gelmez eyvallah. Ama kadınsan yandın. İçinden mutlaka Kezban çıkacak. Kendini
kaptırıp, havaya girmemen mümkün ihtimal değil. İşte senin de imtihanın orada
başlıyor. Tehlikenin farkına varınca, o vurmadan sen vur. Sağlı sollu. Anında
yapıştır, “ Sadece eğleniyoruz. Ben seni üzerim. “
5 Temmuz 2015 Pazar
Matiz'in Şarkısı
Senin
ismine, cismine, şekline hayran yaa. Cinayet sebebi oluşum. Velev ki ibne. Olsun.
Yarasın. Bakmasını biliyor. Bakınca görmesini de. İnsanı kendine milim milim
çekmesini de. Her konserine son anda düşerim ben. Onu gördüğüm an nefessiz
kalacağımı bildiğim için sigaranın sonunu şişenin dibini görene kadar içerim. O
sahnede be en sonda. Her seferinde aynı mı çıkılır ya oraya. Mağrur, küstah,
vurdumduymaz, dudaklarının kenarında ki kaçamak gülümsemesiyle. Onun başladığı
an benim bulunduğum ortamda ki bitişim. Beğendin mi yaptığını. Sonda başlarım
ya sanki gözleriyle sürükler. Göz kırpar aralarda. Hele ki bi def çalarken
kafasını geriye atar ki evlere şenlik. O gideceği sırada ben sahneye vurmuş
olurum. Renkli gömlekleri, yüzükleri, küpeleri kol boyu uzaklıkta. Şahsına
münhasır o ufacık adam var ya benim dünyamın devlerinden.
Bu şarkı bitmez, müzik
susmaz. Şarkı bitmez, müzik susmazzzz. Ama bitti.Nilüfer'e...
4 Temmuz 2015 Cumartesi
Dokunuş
Bi
sigara tuttur dudaklarına. Önce kapat sağ gözünü bak, sonra kapat sol gözünü
yine bak. Aynı saniye içinde baktığın aynı şey bile farklı gözüküyor. Peki
hangi bakış açın senin için daha doğru? Kendi gözlerinde bile kuşkun var.
Kuşku duymayacağın tek şey var, onun dokunuşu. Ellerinin çizgisi, sıcaklığı,
parmak uçları ezberinde. Avucunda, ensende, kollarında, bacaklarında,
omuzlarında hep aynı tanrısal tınıyla. Çektiğin duman gibi içinde bir yerlerde
kol geziyor. Sakın bırakma.
3 Temmuz 2015 Cuma
Kültürlü Orospu
Aklın
da kalbin de benimle doluysa eğer, benden daha fazla verebilecek bedenler senin
olsun. Sorun yok. Uyandığında hatırladığın şey gülüşü yerine göğüsleriyse eğer
durma devam et. Ama benim yatağımda benim lügatime ‘kültürlü orospu’ kelimesini
katma. Ne bildiğinin farkındalığındaysan, farkına varamadığın şey benim sende
ki varlığım. Sadece seviştin ama kafanda onun cümleleriyle, palavra! Sakın bana
kendini bir orospuyla kıyaslama deme. Sen onu bedenlikten çıkarıp üzerine
sıfatlar yükledikten sonra o artık başka bi kadın. Senin sancın, benim elvedam.
2 Temmuz 2015 Perşembe
Kuyruklu Yıldız
Gece
tekinsiz. Gece yalnız. Gece buluşmalara gebe. Varlığının başlayıp bittiği yer.
Yerçekimsiz ortamda onun merkezine düştüğün zaman. O galaksi, sen kuyruklu
yıldız. Güneşin gökyüzüne küstüğü o an senin sahnen başlıyor. Her gece biraz
daha parlak onun için. Kara delikleri var onun. Umutlarını, onurunu,
kadınlığını yok eden. Seni hep kaymaya mahkum eden. O mu çok büyük, sen mi çok
küçük? Gözün hudutlarına varamadığından mı imkansız? O bir hiçlik. O karanlık.
1 Temmuz 2015 Çarşamba
Sen Benim İçin...
Hatırlayamıyorum.
Gözlerine baktığımda ne gördüğümü. Saçlarını ne tarafa taradığını ya da adımı
nasıl söylediğini. Fotoğrafların gittikçe daha donuk ve anlamsız. Gördüğüm şey
sen sandığım. Yüzün ellerin gitmişler. Ama hatırladığım bişey var benim için ne
olduğun…
Sen benim için; sırt
çantası kullanmanın miladısın. Kış günü incecik bir hırkayla dolaşan manyaksın.
Sana verdiğim kitap arasına sıkıştırılmış kağıt parçasında ki adımsın. Aldığım
çakmağa eş olsun diye gelen tabakasın. Yazdığım ilk hikayenin esas oğlanısın.
Günde içtiğim onca kahvenin tadısın. Mevsimlerden sonbahar yüzlü olansın.
Tanıdığım en sadık kırmızı kurşun kalem kullanıcısısın. Delilik ile deha
arasında ki hayatımsın. Ne siyah ne de beyazsın. Sen benim ilk aşkımsın.
Yaşa!
Her
gün biraz daha ölmek için o kadar sebep varken, hadi yaşa! Sana en büyük ceza.
Aslında yaşayan ceset ol, öldüğünün farkında olmasın ruhunda, bedeninde,
beyninde. İçten içe kokuşsun. Yoldan geçenler baksınlar hala aynısın. Tek
başına yanayakıla ölebilesin diye her yer ışıl ışılken sen kapkaranlık. Sakın
lanetini kimseye bulaştırma. Sen acıda çekemezsin şimdi, yaşarken yaşattığın
acılar tüketti hepsini. Biliyor musun, acıdan da beteri vicdanın kaldı sana.
Bak, kimi kime şikayet edeceksin o da yok. O kadar laneti topladın ki sırtına,
ilk defa bişeyler kazandın böylece. Doğduğunda ağlamanın sebebi de kendi
karanlığından dünyanın ışığına açılan kapındı. Sen kusursuz bir kusurdun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)