4 Aralık 2015 Cuma

Yolda

 
Önüm arkam sağım solum ben. Zaman bencilleştiriyor eline kağıdı kalemi alan insanı, kontrol edilemez egoya hoş geldiniz. Hepsi bende var olan, bana özgü kelime yığınlarım. Yazmak, yaratabilmenin insana bahsedilmiş en güzel hali. Adı ilham olan gerçeküstü her şeyin gelip yakana yapışması ve beynin onun ellerinde yalpalarken bedenin sanki o zihni kendi taşımıyormuş gibi yabancılaşması. Her gelişin rüzgarı farklı, ya seni sana götürür ya da seni senden eder. Ama gelir…. Bir odada çırılçıplak saatlerce tavana baktıktan sonra belki… Belki de tenhada kaçamak bir öpüşme sonrası içtiğin sigarının dumanından fısıldar. Geldiğinde herhangi biri değilsindir. Yazdıklarım düşüncelerimse, ben düşüncelerimi yaşayabilirim. Kimsede ulaşamaz.  Ondan benim ihtiraslarımın bile fikrime oluşu.Tüm yollarda ki yalnızlığıma…
 
 
 
 

31 Ekim 2015 Cumartesi

Düğümlere Üfleyen Kadın

 
 
 
Sabun köpüğü gibi benim arzularım. Kabarcık misali, bana benzeyene doğru gidiyorum, onlara benzediğim anda da değerim yitiyor. Sönüyorum. Kayboluyorum. Kararsızım yüz yüze geldiğim her durumda. İnsan mükemmelini bulduğunda tamam olmalı. Vazgeçmeye ne kaldı ki şunun şurasında diye geçer mi sevdadan. Sevda bile değil ki. Bir anlık heves hayatım. Yoruyor beni. Aldığım zevki  ve akabinde ki dağılmayı düşün. Aydınlık sadece karanlıkla ilişkiyse anlamlı, doğruluk hatayı öngörür. Hayatı kalabalık kılan, onu keskin ve sarhoş edici hale getiren bu birbiri içine geçmiş zıtlıklar. Varlığım hep bu çatışma alanında. Aşklarım, yazdıklarım, insanlarım, yargılarım yürek çarpıntısıyla başlar, nasıl yokluğa karıştığını anlamam bile. Sonunu bildiğimden değil, umut etme isteğimin bile olmayışından. Yorulmak mı?, Sıkılmak mı?, dense yorgunluktan ölebilirim galiba. Yasemin misali. Sabah kapalıyken toplanır yaseminler. Rüyalarını unutmaz. Eve gelip gümüş tabağa koyarsanız yavaşça açılır. Geceyi hatırlar ve beyaz rüyalarını fısıldar. Yok olmuştur. Ben misali…

7 Ekim 2015 Çarşamba

Vazgeçiş

İnandığım tek şey vardı o vazgeçmezdi. Farklıydık. Başlarken bile sonunu göremedim ama sevmesini biliyordu be adam. Ne güzeldir bu adam tarafından sevilmek diye, baş koyduk ortak bir yola.Başlarda o kadar dışındayım ki olayın, çırpınıyor hiç yorulmadan sanki pervane. Rüzgarından korktum galiba. Savrulmaktan. Sonuna dek onla olmaktan. Affedilir sebepler aramadan sebepsizce bitti. En beceriksiz kaçışımdı. Aklım sıra onun için üzüldüm uzun süre. Toparlanamaz ki benden sonra. Bana ulaşabileceği tüm bağları kestim. Tutunacağı dalları kopardım. Elinde kalsın umut zerresi bile kalmasın. İki sene geçti, burnuma kokusu geldi.Ben çok özlemişim.
 
- Selam, özledim seni.
- Bende.
 
Söylemem gerekeni demiştim ben. Koca bir özlem. Kaldığımız yerden devam etmeliydik ki. İstemedi. Sakat kalmış ruhu benden sonra bi sefer daha denersek ölümüm olur dedi. Yanılmışım, beni ölecek kadar sevmemiş. Bizden vazgeçti.

28 Eylül 2015 Pazartesi

Tehlikeli Masallar


 
Bir kitap aldım elime. Çokta sevmediğim bir yazardan. Yokluk yüzünden başladım. yokluktan tutkuya. Çünkü tüm kelimeler senin için yazılmış. Her satırda tadın,kokun var. Bildiğim seni tekrar tekrar anlattı bana. Yeni bir sözcük görmüş gibi oldum. Hiçbir dile ait olmayan sadece sana özel. Sen o adamı sevmeme sebepsin, sana benzediğinden.

Sen gibi;

Ne zaman mutlu olsa mutsuz olacak sorular gelir aklına.

Bütün ruhuyla ve bedeniyle teslim olan kadınlar ister, teslimiyetten haberi olmadan.

Başkalarının yanında özlediğin yalnızlık ona kavuşunca boğar seni.

Kadınların var özlemlerini dinginleştiremediğin. Hangisi yanında olsa diğerini daha çok özlediğin.

Evin ve sessizlik zevkin yorar seni.

Telaşsız bir yolcu gibi sevişirsin. Seyahatinin tadını çıkarırsın. Gideceğin istasyonun keyfine varırsın.

Kadınlarının seni yaraladığı kadar onları yaralamazsın alelade. O cesareti göstermezsin. Ama yaparsın, bilirim.
 
Düşmanca davrandığım anda en güçlü silahını oynar gülümsersin.

22 Eylül 2015 Salı

SEN



Yorgunum.
Birazda kırgın.
Sebebi de benim aslında.
Eğlence isteğiyle başlarım bütün kaynaşmalarıma, tanışmalarıma, geleceğini bilmediğim flörtlerime. Ki bu şiddetle eğlence sağlar. Nasıl olur da aşk hep mi çekici gelir. İçine emer de fark etmezsin bile. Kaçtığından mıdır bu denli tutulman. Eğlence diye başladığın ızdırap olur.

Karışığım.
Darmadağın.
Bizim ki sonsuz bir gelgit yıllardır süren habersizce. Acılı, sancılı, hırpalayan, acımasız ve vahşi. Kimseye olmadığı kadar yakınsın, parçam. Bazen de tamamen yabancı. Kronik hastalığım hiçbir zaman iyileşmeyen.

Azalıyorum.
Belki de tükendim.

Saçının her telinin hareketini ezbere bilmekten, senin için düşünmekten. Bana ne zaman ‘hayır!’ dediğini hatırlıyor musun, mümkün değil. Bu senin naif veyahut ılımlı olmandan değil, benim seni senden daha iyi bilmemden. Gözüne bakmama bile gerek yok ben senin kirpiğinden bilirim.

10 Ağustos 2015 Pazartesi

Kimiz?


 
 
Aslında olmak istediğim kişi miyim? Ben şöyle biriyim mi, o şöyle biridir mi daha doğru? Olmak istediğimi mi anlatırım ya da onlar beni tam olarak görebilir mi? Kabul gören, erdemli ya da ulaşılmalı diye baktığımız karakterler bile var. Biri olabilmeyi ülkü ediniyoruz. Çünkü ortadan erek kalkarsa tamamlanamıyoruz sanırız. Birbirinden daha üstün meziyetlerde gayet göreceli olabilir. Bazen dürüstlük sadakati yener. Veyahut cesur olmaktan eğlenceli olmak yeğ tutulabilir. Birbirinin muadillide olabilirler. Onurla gurur gibi. Biri olabilmek herkese rağmen kap katı, sapasağlam değil de istenen olabilmek için şekle girmek olmamalı. İnsan zerresi de atomdan ibaret. Filozoflara göre doğa dört temel maddeden oluşur. Ateş, su, tahta, hava. İnsan tahta. Zaman ve çevre ateşiyle yanar. İçinden fokurdayarak çıkan erdemi, kaybettiği su. Etrafa yayılan buhar yani hava ki bu da insanın kendini göstermek istediği şekil. Hemen atmosfere karışacak yitip gidecek. Akılda kalmadan. Kimsenin hayatına dokunmadan.

 

O yüzden, sen sen ol da varlığın havaya suya kalmasın.

4 Ağustos 2015 Salı

Düğüm



Ayrılıklarda sevdaya dahil ayrılanlarda hala sevgili.

 

Çok uzundu boyu. Güzel dudakları vardı. Sevmediğim esmerlikteydi. Gür saçlıydı. Çirkindi burnu. Kapkara gözleri vardı. Yakışıklı bir adam değildi. Ama gözlerini ondan alamamana sebep olurdu. Gözlerinle nerden gelecek acaba diye arar dururdun. Hakkında bilmediğim o kadar şey vardı. Kafasını arkaya atarak güldüğünü bilirdim mesela. Umulmayacak uzaklıktaydı. Aklım ona dolanmadan düğüm attım. Ucunu tutsa bile en derine ulaşabilmesin diye. Düğümün bile önüne geçti hatta bilmediğim derinlere. Kolumu tuttu. Çevirdi kendine. Evlen benimle dedi. O an düşünmeyi bıraktım. Uyandım gecelerce baktım yüzüne saatlerce, hayal bile edemezken benimdi. Zaman bizi hunharca sürükledi. Bu sırada birbirimize bilendik. Sevgimizi bitirmeden, tahammülümüzü tükettik.

 
Ayrılıkları hukuka bağlamak gerek, gönüllere değil. Kar koca değiliz ama hala sevgili…